İlahi bir yol gibi Gelibolu. Çilehane yolunu takip ederek boğazı biraz daha yüksekten görebileceğimiz bir yere doğru ilerleyelim istiyorum. Fener tepesi diye adlandırılan bir yere doğru yürüyelim diyoruz. Bir yanda Egeyi bir yanda Marmarayı selamlayacak noktadayız. Burada, her yere hâkim noktada, bir açıkhava namazgâhı var. Her taşı tarih Gelibolu’da Hamzakoy ile yan yana bir nokta burası. 1407 de İskender Bey tarafından yaptırılmış. Şu anda pek çok keyifli otele ve turistik mekâna ev sahipliği yapan bu güzel bu koy, Osmanlı donanma gemilerinin toplanma yeriymiş. Sefere çıkmadan önce tüm deniz erleri burada namaz kılarmış. Bir açık hava caminin en önemli örneklerinden biri olan Namazgâh’ın (Azepler Cami) mihrabı bir niş içinde inşa edilmiş. Lâdikli Süleymanoğlu tarafından Rumi yazıtlı bir kapıya sahip.
İçime işleyen bilgileri de yanıma alıp ayrılıyorum oradan. Yolumuz bir makama doğru giderken bir başka kahraman ile karşılaşıyorum. Bayraklı baba türbesi birçok yerli yabancı misafiri ağırlayan bir yer. Adını Osmanlı Devletinin ilk yıllarında bayraktarlık yapmış Karacabey in efsanesinden alıyor. Bizansla yapılan bir savaşta sancağı teslim etmemek için küçük parçalara bölüp yuttuğu rivayet ediliyor. Ancak savaş kazanılıyor ve işler Osmanlının lehine dönüyor. Karacabey de kurtarılıyor. Tabi kendisinin sancağı yuttuğuna inanılmayınca karnından bu bayrağı çıkartıyor.
Ölmeden önce de vasiyeti Gelibolu ya gömülmek ve mezarının bayraksız bırakılmaması olunca, bu alan her ziyaretçinin gelip dilek dileyip bir bayrak astığı bir türbeye dönüşüyor. Kıpkırmızı bir mezar düşünün. Işığın her yerden vuruşuyla bu topraklara ait tüm zaferleri hissettirdi bana. Burada bulunan tüm mezarların, temsili olduğunu unutmamak lazım. Her yerde bir kahraman var ve ben adımlarımda varlıklarını her toprak parçasında hissediyorum.
Kendi Şehrini Farket
Banu Kapıkıran