Bir yılı geride bıraktık. Çok üzüldük, az sevinebildik. Pandemi başta olmak üzere birçok hastalık çoğumuzun sevdiklerini alıp gitti. En sevdiklerimizi ebedi mekânlarına bırakırken, geride bıraktıkları emanetlerine hep sahip çıkacak birileri vardı, ya da arandı bulunmaya çalışıldı.
Yılın son yazısında saçmalamamaya çalışayım, diye hep bu basit ama herkes tarafından normal karşılanabilecek, yaşantımızın bir bölümünde karşılaştığımız durumlar. Geride bıraktığımız yıl içersinde en fazla uğraştığımız, en fazla konuştuğumuz iki konu vardı. Asıl gerçekler ve toplumumuzun büyük bir çoğunluğunu ilgilendiren bir pandemi, ikincisi de ekonomiydi.
Yıl boyunca pandemi hayatımızda saman alevi gibi bir parladı, bir sönüp sadece dumanını gördük. Yıl içersinde Çanakkale olarak uzun süre Türkiye liderliğini elimizde tuttuk. Kısmi kapanma dönemlerinde korkarak işe gelip gittik. Tek çalışan, mesleklerinden canlar yitiren sağlıkçılarımızı (Doktorundan, hemşiresine, yardımcı personelinden idarecisine) mağdur olduk ama mağlup olmadık. Siyasetimiz tüm engellemelere, tüm olumsuzluklara karşın tıkır tıkır çalıştı. Öyle bir durumla karşılaştık ki sağlığımıza kavuşmak için bizi tedavi edenleri işyerlerinde dövdük, sövdük.
Pandemi yaşadık dolar konuştuk…
2021 yılını uğurlamaya hazırlandığımız günlerde toplum olarak birden hayatımıza Dolar girdi. Hep hayatımızın içindeydi. Kendince bir yol tutturmuş gidiyordu. Biz bu gidişe çomak soktuk. Faiz indireceğiz dedik dolar yükseldi. Müdahale edelim dedik, bu sefer tansiyonumuz oynadı. Tüm iyi niyetli tutum ve davranışlara karşın yine o makul talihimizden kaçamadık.
(Malum bizim kuşak, her on yılda bir ya askeri darbe, ya da ekonomik darbe ile büyümüştür). Ömür denizinde yelkenleri açıp, rotayı sona doğru belirleyerek dümen kırdığımızda bile bu olumsuzluklardan kaçamadık. Bir kez daha geçmişi yâd eder gibi ekonomik sarsıntıyı yaşadık. Yılın son haftasında, son günlerinde her insan aile bireylerinin isminden çok dolar ve avro kelimelerini telaffuz etti.
Yeter 2021 sana güle güle. Gelecekte senden çok iyi duygular besleyerek söz etmeyeceğiz. Her yeni yılbaşında olduğu gibi Hoş geldin 2022. Sünnet çocuklarının “Maşallah” atkısı takar gibi boynumuza takıp dolaşmak istiyoruz. Ama olmuyor. Eskiden nasıl mıydı?
Yılbaşı öncesi tüm kitapçıların, kırtasiyelerin önlerine tezgâhlar açılırdı. Her tezgâhta binlerce kartpostal desteleri sıralanır, sevdiklerimize selamlı özel kelamlı gönderirdik. Ne heyecanla beğenilip alınırdı bu kartlar. Sonrada ayni heyecan ve duyguyla postanelere gidilip sevdiklerimize gönderilirdi. Bakardın, beğenirdin, ellerinle dokunur alırdın. En güzel el yazısıyla en içten duygularını karta nakış gibi işlerdik. Bu gün mü? Uzaktan akıllı ekranlara dijital yazı ve tek tuşla iletmek.
Yılbaşı gecesi saatlerin 24 ü geçtiği saniyelerde Sanat Güneşi Zeki Müren, beklenirdi. Ya da asasıyla huşu içerisinde kıvırtan dansöz. Evlerde sanki yıl boyunca hiç alınıp yenmemiş gibi bir hafta önce başlanan eğlencelik (Çekirdek, fıstık, fındık- meyve) yığınakları. Konu komşuyla oynanan iddialı tombala partileri. Postane memurunun “Adana çık aradan” deyimini Türkçemize kazandıran anonsuyla yakınlarımızdan birisinin sesini duymak için telefon başında bekleyişler.
Not: Son paragrafta yazılanları hatırlayanlar varsa inceden bir ahhhh çekebilir. Çünkü Tünelden, köprüden önceki çıkışları saymaya başlayabiliriz.
Tüm Sevdiklerinizle, sağlıklı, huzurlu ve mutlu seneler diliyorum.