Tarih kokan yerler vardır deriz hep. İşte ülkemizde en başta bu tabiri doğrulayan yer Mardin’dir. Mezopotamya’nın beşiğinde tarih boyunca onlarca uygarlığa ev sahipliği yapmış, topraklarında farklı dinleri uzun süre boyunca yaşatmıştır. Şunu temin edebilirim ki dünya üzerinde tarihi hala yaşayan az sayıda kalan özel bölgelerden birisidir. Bunun nedeni ise insanları, yemekleri, bozulmayan mimarisi, geniş ovaları ve bu ovaların üzerinde bulunan tarihi yapılarıdır. O zaman bu yazımızda, Mardin’i ana hatları ile biraz tanıyalım ve gitmek için sebeplere bir göz atalım.
Mardin’in tarihi nereye kadar uzanıyor?
Mardin’in tarihi paleolitik çağa kadar dayanıyor. Şehrin birçok yerinde farklı çaplara dair kalıntılar bulunuyor. Bu da o dönemde yaşayan insanları o uçsuz bucaksız ovayı keşfetmeyi sevdiklerini bize çok güzel bir şekilde belirtiyor. Nasıl keşfedilmesin ki; sonu gözükmeyen yeşil alanlar, başlangıcı belli olmayan akarsular varken o dönemde insanların bölgeye yayılması gayet iyi anlaşılabilir. Mardin yüzyıllar boyunca çeşitli devletlerin hegemonyası altında kalmıştır. Bundan dolayı şehirdeki çeşitlilik üst düzeydedir.
İnanç çeşitliliği
Şehir, bünyesinde sayısız din barındırıyor. Fakat Müslümanların, Hristiyanların ve Yezidilerin popülasyonu şehirde daha yoğun. Bu sayede neredeyse her sokakta bir camii ve kilise görmek mümkün oluyor. Birbirine olan saygıları inanılmaz derecede yüksek. Buraya ziyaretlerimden biri Ramazan aylarında olmuştu. Bu ziyaretimde Hristiyan ve Yezidi esnaflarının dışarıda yemek yedikleri bölümü brandalar ile çevirdiklerini görmüştüm. Aynı zamanda pazar günü kilisede yapılan ibadetlerde Müslüman halkın kiliselere yakın bölgelerde fazla ses çıkarmadıklarına rastladım. Aslında her şeyin hoşgörüden ibaret olduğunu Mardin halkı çok güzel bir şekilde yansıtıyor.
Mimari ve Görülmesi Gereken Yerler
Mardin’i tam anlamıyla özümsemek ve anlamak için buraya yaklaşık 4 gününüzü ayırmanız gerekiyor. Çünkü bölge geniş olduğundan medreseler, camiiler ve manastırlar bölgeye yayılmış durumda fakat ulaşımı gayet kolay.
Öncelikli olarak Mardin’de mimari dediğimizde direkt gözümüzde dar sokaklar ve taştan yapılmış evler beliriyor. Bir dağın yamacına kurulmuş olan bu şehir size sokaklarında dolaşma fırsatını sağlıyor. Sokaklar labirent gibi birbirine bağlı olduğundan yürümekten çok keyif alıyorsunuz. Bu mimariyi tamamlayan en güzel faktör ise meşhur taş evler oluyor. Evlerin rengi, içerisindeki kokusu geçmişten mesajlar veriyor adeta. Evlerin iklim koşullarına göre şekillenmesi, kullanılan taşların özel olması, ev tabanlarının yüksek olması yaşayanlara avantaj sağlıyor. Tabi evlerin büyük bahçelere sahip olması o bölgedeki insanların aile ilişkilerinin kuvvetli olduğunu bize gösterir. Burada çeşitli aile yemekleri, düğünler gibi etkinlikler de düzenleniyor.
…