Gelişmeleri izledikçe biz bu filmi daha önce görmüştük veya tarih tekerrür mü ediyor diye hayıflanıyorum. İthal edilen tarımsal ürünlere verilen dövizlere mi üzülelim, hakkını yediğimiz çiftçilere mi üzülelim, yoksa dövizin artışı ile hayat pahallığının dayanılmazlaşmasına mı üzülelim. Daha oy bile veremediğim yaşlarda televizyonda darbe sonrası yapılacak ilk seçim tartışmalarını siyah beyaz televizyondan izlediğimi hatırlıyorum. Boğaz köprüsünü satacağını, tarım ürünlerinin dünyada daha ucuz olduğunu ve ithal edeceğini söyleyen Turgut Özal’ı karşısındaki diğer adaylar sert bir şekilde eleştiriyordu. Biz de çocukça hislerle onların bu hallerine gülüyorduk. Sonra gerçekten de dediklerini yaptı. Köprü tam olarak satılmadı ama devlet tahvili alanlara sözde geçiş ücretlerinin karşılığı olarak faiz benzeri kar payı dağıtıldı. İthal çikita muzları, peynirler, en sonunda et ve bakliyatlar geldi ülke bolluk yaşadı. Bu arada paraların yanına sürekli sıfırlar eklendi. Ben okuldan mezun olana kadar o kadar sıfır eklendi ki ücretli çalışma hayatına başladığımda 9.000TL maaş almıştım. Sonraki yıl 40.000 sonraki yıl 70.000TL alıyordum. Milyonlara ulaşan maaşlar aldığımız uzun yıllar sonunda, TL den 6 sıfır silindi. Şimdi o ilk aldığım maaşlardaki numara olarak değeri, kurumları yönetenler alamıyorlardır ama korkarım Türk Lirasındaki değer kaybı sürdükçe yakın zamanda işe yeni girenler almaya başlarlar. İşte bu yüzden tarih tekerrür mü ediyor diye hayıflanıyorum.
ANAP iktidarının ilk peyniri, ilk hububatı, ilk muzu ithal ettiği gün ülkece kaybetmeye başladık. Televizyon tartışmaları içinde ithal tarım ürünlerini almayı savunan iktisatçı hükümet yandaşı Profesörün bir cümlesini hatırlıyorum. “Biz buğday üretecek kadar zengin bir ülke değilmişiz. Amerika, Kanada gibi zengin ülkelerin sattığı ucuz buğdayı almalı ve zenginleşmeliymişiz”. Ucuz ürünleri yıllardır dünyadan satın aldık. Kimse kendini Avrupa veya Amerika vatandaşları gibi rahat hissetmiyor. O zamanlarda en azından köyünde kendi ektiğiyle geçinen insanlar mutlu yaşıyordu. Şimdi ürettiğinden geçimini sağlayamayan çiftçi borç batağına sürüklendi. Şimdi fakirliğin hissedilmediği tek köy kalmadı. Markette Madagaskar’dan ithal börülce 35TL. Aynı firma yerli üreticiye 5TL vermez.
Yine ülkenin siyasileri, yandaş öğretim görevlileri, ülkenin büyüdüğünü ve zengin ülkeler içine gireceğimizi söylüyorlar. Televizyon tartışma programları bir değil birkaç kanaldan, halka her şeyin yolunda olduğunu empoze ediyor. Ama vatandaş artık bu boş tartışma programlarını izlemeyi bıraktı. Kredi borçları artık sadece devletin değil kurumların, şirketlerin en önemlisi çiftçinin, çalışanın, ev halkının sorunu oldu. Artık görmediğimiz, geçmediğimiz duble yolların, köprülerin kredilerini garantili geçiş ücreti adıyla 30-40 yıl ödeyeceğiz. Köprüler, yollar ve hava alanları gelir değil, gider kaynağı oldu. Biz bu filmi izledik ama yeni yetişen çocuklarımızın da aynı filmi izlemesine ve yaşamasına üzülmemek mümkün değil.