Mesleğe 1980’li yıllarda başladım. Dönüp baktığımda 40 yılı geride bırakmışım.
Neler yaşadım, neler gördüm bu sektörde. Şimdi mesleğe başlayan arkadaşlarıma anlatacak çok anımız birikmiştir. Birlikte habere gittiğimiz arkadaşlarımız arasında aramızdan ebediyete göç edenler var. O’nlara ve başta bu mesleği bize öğreten, sevdiren Şefim, Hüsnü Okumuş, başta olmak üzere tümüne Rahmet diliyorum. Benim gibi hala koşturanlara da sağlık ve mutluluklar temenni ederim.
Eskiden basın 4. Kuvvet olarak anılır, öyle de kabul edilirdi. Ta ki gazetelerin baskı merkezlerinde, yazı işleri müdürlerinin odalarının bulunduğu kooridorlarda promosyon müdürlerinin boy göstermelerine kadar. Bu süreçten sonra gazeteler haber ve bilgi yerine tencere, tava, televizyon dağıtmaya başladı. Tencere tava içeri girince, doğal olarak habercilik ve etik değerlerde pencereden çıktı gitti. Gerçekten objektif ajans haberciliğinin yerine adamcılık, yalancılık, yağcılık anlayışı hüküm sürmeye başladı.
Günümüz medya sektörünün durumunu anlatmaya gerek yok sanırım. Yaşayarak biliyoruz hepimiz. Hele şimdilerde birde “sosyal medya” deyimi ile yaşamaya ve yapılanları bu mecralardan öğrenmeye başladık. Gazetecilik mesleği ile hiç bir ilgisi olmayan, meslek etik değerlerini, düsturunun ne olduğunu bilmeyen, kendi egolarını ve düşüncelerini paylaştığı zaman egemenlik kuracağını sanan bir toplulukla karşı karşıya kaldık. Ciltler dolusu kitap yazan ile iki satır yazıp paylaşım yapan arasında hiç bir fark kalmadı.
Bilgi kirliliği başta olmak üzere her türlü manipülasyon, kandırmaca, altatmaca ile karşı karşıyayız. Bunun için birlikte çalıştığım arkadaşlarımla uygulayabildiğimiz kadar ‘Ajans haberciliği’ yapmaya çalışıyoruz. Çalışıyoruz diyorum, tam uygulayamıyoruz. Çünkü yetkililer konuşmuyor. Gazetecilerin, habercilerin sorduğu sorulara yanıt vermiyorlar. “Demeç vermek yasak” cümlesinin arkasına saklanıyor ya da işlerine öyle geliyor. Ha bu arada bizlerin gazeteci olarak anlamsız ve ahlaksız tutumlarımızın olduğunu kabul etmeliyiz. (Öz eleştiri yapılmaz ise mesleğimize ihanet etmiş oluruz).
En son Assos tarihi yat limanı olayını hep birlikte yaşadık.
Sosyal medyada paylaşılan bir kare fotoğraf, tüm basını bölgeye gitmesine neden oldu. Hiç bir yetkili net açıklama yapmadı. Bölgeye girişler engellendi. Muhatap bulamadık. El yordamına, biraz da işin kolayına kaçarak muhabirlik değil ama iletkenlik yaptık. Yetkililer gazetecilerin kamu adına sorduğu, sorulara açık ve net cevap verirse, anlaşılmaz durumları yaşamamış oluruz. Önce kendi adıma sonrada meslektaşlarım adına bizlerde birilerinin PRAVDA’sı olmadan sorularımızı, konularımızı sorar ve öğrendiğimizi kamuoyu ile paylaşırsak, sosyal medyadan farkımız ortaya çıkmış olur.
Gazeteciler sorsun, yetkililer de cevaplarını versin. Ülkenin milli birliğini, mesleki değerleri, insani ve bölgenin hassas olan konularını da ortaklaşa karşılıklı konuşup, ikna yöntemi ile aynı noktada buluşabiliriz.