Anne ve babalar “Çocuklarımız bizim yaşadığımız zorlukları yaşamasın” diyor. “Başarılı olsun… Rahat bir hayatı olsun… Ayağına taş değmesin… Kıyamıyorum… Kısacası mutluluktan anlaşılan “rahat bir hayat arzuluyor ebeveynler çocukları için. Elbette her ebeveynin ortak isteği çocuklarının mutlu bireyler olmasıdır. Bu temenni ve çırpınışa rağmen günümüzde çocukların talepkar ve memnuniyetsiz olduğu konusundaki artan yakınma ve sorunları da sıkça duymaktayız. Maalesef doyumsuz bir şekilde mutsuzlar.
Burada ebeveynlerin gözden kaçırdığı konu ise kendilerini bu hayat çizgisine taşımalarının da bir başarı olduğunu ve onları bu noktaya getirenin, yaşadıkları zorluklar olduğunu atlaması ve fark etmemeleri. Hayata başladıkları nokta ile bugün geldikleri nokta arasındaki o büyük farkın tanımı bir başarıdır aslında. Gözden kaçırdığı bu hususun tam aksine eğitiliyor çocuklar.
Psikolojik bağışıklık sistemi gelişmeyen, sürekli değişen ilginç sınav sistemiyle esir alınmış ve başarıyla kodlanarak zehirlenmiş çocuklar ve gençler ortaya bu şekilde çıkıyor. Bu çocuklar en muhteşem okulları okusalar da önlerindeki bütün engeller, zorluklar anneleri babaları tarafından kaldırıldığı için, hayatın zorlukları karşısında korunmasız oluyorlar. Çünkü ebeveynleri yüzünden hayatın zorluklarıyla karşılaşmayan, korumalı bir ortamda yetişen gençler, sahte ve gerçek olmayan bir “kendine güvene” sahip ve nedeni belli olmaksızın her şeye hakları olduğuna inanan bireyler oluyorlar.
İşte bu sebeplerle çocukların bakış açılarını şekillendirmek, farkındalık kazandırmak en büyük rehberler olarak ebeveynlerin elindedir. Sahip olduklarının farkında olan ve onların değerini bilen çocuklar yetiştirmek onların mutluluğu için oldukça önemlidir. Evvelki yazılarımda belirttiğim gibi eğitim başarısı hayat başarısı değildir, mutluluğun tanımı hiç değildir.
Eski nesillerin her şeye rağmen yılmayan çabası yeni nesilde olmadığı gibi, çocuklar sadece toplumsal statünün önemli olduğu anlayışı ile ebeveynler tarafından kodlanmakta. Ve ortaya da bunu başarma azmi olmayan, bu azmi olmadığı için pes eden, kendini başarısız adleden, doyumu başka unsurlarda arayan, hatta doyumsuz, bastırılmış duygularla ailesinden kopan saklanan, savrulan, nereye gideceğini yönünü bulamayan gençler, çocuklar, ergenler çıkıyor.
Bırakın çocuklarınız başarısızlığı da tatsın, hata da yapabilsin, yanlışların da tatlarını bilsinler. Çünkü bunlar hayatın gerçek tatları arasında samimiyetle yer alıyor ve hepsi bir ders niteliğinde. İnsanın yeterliliği aşılmış ve deneyimlenmiş olan zorluklar sonucunda gerçekleşiyor. Geçmişteki başarısızlıkların üzerine inşa ediliyor yeterlilik düzeyi. Geçmişte başarısızlık yoksa sınırlar da zorlanmamış demektir. Yani gelişmemişsin demektir.
Oysa hayatın mutluluğu ve başarısı akademik başarının dışında bir parkurdur. Elbette ki akademik başarılar da kişinin hayatına artılar getirir. Fakat yaşam becerisi bunların haricindedir ve insan yaşam becerilerini hayat içinde kazanarak gerçekleştirir.
Çocuklarımıza vicdan ve erdem kazandırmak için çaba sarf etmiyoruz. Çocukların fazilet kazanmasına ihtiyaç var. Bunu veremediğimiz için, maddi değerler peşinde koşan, dışsal motivasyonla yaşayan, kendini dünyanın merkezi zanneden ve nedeni belli olmaksızın dünyadan kendini hep alacaklı gören, hakkının yendiğine inanan gençler yetiştirmiş oluyoruz.
Çetin Altan’ın okuduğum bir yazısında farkındalık uyandıran bir cümlesi vardı: “İnsanın bir işi yaparken aldığı zevk, o işten kazandığı parayı harcarken aldığı zevkten fazlaysa, o gerçek mutluluktur”. İşte bu daha farklı bir mutluluktur.
Hiç şüphesiz hepimizin sevgiye, paraya, itibara, güce ihtiyacı var ancak bunları hak etmek kaydıyla. Hak etmemiz gerektiğini düşündüğümüz zaman, hayata ve yaşadığımız dünyaya karşı sorumluluklarımız hatırlamaya başlarız. Bırakın ayağına bol bol taş değsin. Çocuk düşe kalka büyür. Sadece boyu ile değil her şeyi ile büyür. Sevgilerimle…