Karl Marx’ın Ekonomi Politik zeminde tanımladığı Yabancılaşma Teorisi pek çok akademik tartışmanın, metnin konusunu oluşturmuş çoğu konuda da aydınlatıcı görev üstlenmiştir diyebiliriz. Hatta günlük hayatta da pek çok çalışanın sorularına ve sorunlarına aradığı cevap niteliğine bürünmüş bile olabilir. Ama bir kuşak var ki onlar için yabancılaşma bile lüks… Üretim yapabilme imkanı bile bulamayan gencecik işsizler.
Aslında Marx’ın dediği biçimiyle üretim-tüketim ilişkileri anlamında yabancılaşmanın içine doğmuş ama orada bile kendisini var edemeyen 30’lu yaşlarında, iş bulabilse beyaz yakalı olacak koca bir kitle…
Marx’ın düşüncesi modern toplumlardaki üretim ilişkilerine ve süreçlerine odaklanır. Modern toplumda birey, kendi tüketimi için üretim faaliyetini gerçekleştirmektedir fakat kendi emeği vasıtasıyla bütün maddi ihtiyaçlarını karşılaması mümkün değildir. Üstelik birey kendi üretimine ulaşamaz hale gelmiştir. Başkaları için gerçekleştirilen üretim faaliyetinde üreten kendi ürününden bağımsızdır.
İşte bu 30’lu yaşlarındaki beyaz yakalılar halihazırda bu ekonomik yapının içine doğmuş, kabullenmiş hatta muhafaza etmeye çalışır bir ruh haline bürünmüşken bile huzur bulamayanlar. Mesela işsizler, güvencesizler, geleceksizler. Anne ve babasının kazandığı biçimde, onlar kadar kıt kanaat kazanmaya, hatta artı değerini bir sermayedara teslim etmeye ve ürettiği ürünü satın alacak güce sahip olamamaya razı ama onu bile yapamayanlar. Öyle kendi üretimine yabancılaşmayı dert edecek kadar bile refaha sahip olamayanlar.
Cehalet gerçekten huzur mu bilmem ama maalesef ki bu insanlar o huzura bile sahip olamayanlar. Çünkü bu insanların pek çoğunun bu düzenle bir derdi var ve bu insanlar maalesef o bilince sahip olanlar.