Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım kendisine yöneltilen bir yargı ile ilgili şöyle bir serzenişte bulunarak kendisini çok da iyi tanımayan insanların klişe söylemlerle onun psikolojik durumu ile ilgili yargılarda bulunmasından hoşlanmadığını söyledi. O, aslında o esnada, o kişi ile sohbet etmek istememiş ve bunalım yaşadığı yaftasını üzerine çekivermiş.
Bunu duyduğum anda ona öyle hak verdim ki böyle hisseden bir insanın daha var olması beni inanılmaz şekilde rahatlattı. Yıllardır hissedip de çevremdekilere anlattığım da anlaşılamadığıma kanaat getirdiğim bir konuyu ilk kez başka birisi bana aktardı. Bu hissin kimse ile alakası yok aslında ne karşındaki insana gıcık olman, ne sohbet etmeye değer bir kişi olmadığını düşünmen ne de başka bir konuyu kafana takmış olman… Hiç birisi neden değil. Bazen de söyleyecek bir şeyin olmaz.
Ama karşına bu konuyla ilgili iki tür insan gelir. Birinci grup alınganlar; sorunu kendinde arar, sana sürekli bir şey yapıp yapmadığını soranlar. Onun bir şey yapmadığını söylediğinde de seni burnu büyük diye niteleyenler. İkinci grup ise özgüvenliler; sorunun kendisiyle ilgili olmadığını senin yaşanmışlıklarınla ilgili olduğunu düşünen ve analize başlayanlar. Aslında sorun ne ilki ne ikincisidir. Aslında ortada sorun falan da yoktur. Dedim ya bazen de söyleyecek bir şey yoktur.
Neyse sonuca gelecek olursak bu belki bir psikolojik problem ya da değil. Bu durumu yaşayan insanlar kendileri gibi hisseden birisini bulduğunda en azından yalnızlık ve anlaşılmazlık hissiden kurtuluyor. Muhtemelen grup tedavisi ile çözülebilecek bu gibi durumlar için Türkiye’de çok yaygın olmadığından olsa gerek pek çok insan psikiyatristlerin yolunu tutuyor.