“Kusursuz cinayet yoktur, öyle olsaydı cinayet olduğunu bile anlayamazdınız.”
Hemen hemen her polisiye severin bildiği bir cümledir bu.
Aynı zamanda dünyaca ünlü adli tıp uzmanı ve kriminolog Prof. Dr. Sevil Atasoy’un hem kitaplarından birinin adı hem de Türk televizyonlarının en sevilen dizilerinden biri olan Kanıt’ın da bölüm kapanışlarındaki repliğidir.
Oysa bazı cinayetler hatta toplu katliamlar, tüm kanıt ve failleriyle gözümüzün önünde bile cereyan etse görmezden gelinir.
Bunun en belirginini çevre katliamlarında yaşarız. Çünkü doğrudan etkilerine maruz kalırız. Kesilen ya da yakılan ormanlar, tehlikeli atıklarla kirletilen su kaynakları, faydadan çok zarar veren ilaçlarla zehirlenen tarım arazileri… Hepsinin bedelini ödemeye tahmin ettiğimizden de kısa sürede ödemeye başladık.
Yani aslında hepimiz işlenen suçun da faillerinin de farkındayız. Peki ya sonuç?
Bir başka seri cinayeti ülke ekonomisinde yaşamıyor muyuz?
Ya siyaset?
Hepimiz, muhalefeti-iktidarı-tarafsızı, hepimiz farkında değil miyiz yaşanan cinayetlerin?
Peki, eldeki kanıtlara rağmen bizi suçu ve suçluyu en hafif tabiriyle görmezden gelmeye iten şey ne?
Sadece gelecek korkusuyla açıklayabilir misiniz bu durumu? Ya tarafgirlikle? Ranttan pay alma isteğiyle?
Nedir günlük hayatta en ufak bir adaletsizlik yapmamak için uğraşan insanların bile böyle büyük çaplı suçlarda sus pus olmasının sebebi?
Belki de tek başınıza hiçbir şeyi değiştiremeyeceğinizi düşündüğünüz içindir ya da herkesin enayesi ben miyim diyorsunuzdur, olabilir mi?
Bireysel çaba olmadan, toplumsal refaha ulaşamayız.
Bir daha ki sefere herhangi bir şeyden şikayet edecek olursanız, kendinizin bu “kusursuz cinayet”teki payınızı da düşünün. Olur mu?