İnadına Sanat Ve Felsefe

Geçen haftaki Büyük Sıfırlama başlığı ile yayınlanan yazımızın sonunda bir işaret fişeği bırakıp soru sormuştuk. Demiştik ki bunca değişen ve sıfırlanan sistem karşısında insan kendini köklerinden kopmadan nasıl tanımlayıp var edebilir. Zira savrulmamak adına bu bütünlüğü koruyup kollayacak güçler insanin elinde ne kadar mevcut.

İşte bu yazımızda biraz bu konuya bir giriş yapacağız. İnsan ruhsal ve bedensel bir varlık olarak var ve bu kombinasyon bir merkez tarafından yönlendiriliyor. Bilgiyi bu sistem üretiyor ama bu bilgi tikel bir sonuç üretiyor. İçinde bulunduğumuz gezegenin ve içinden geçtiğimiz zaman diliminin maruz kaldığı her bir sayısız bilgi tikel bir sonuç doğuruyor. Ama insan bütüncü bir varlık ve sorunlarını ifade edip özümseyebilecek. Analiz ve yorum yeteneği ile içinde bulunduğu durumu ve konumu gözden geçirecek sistem nerede var. İşte değerli okuyucular ‘felsefe’ insanoğlunun yasamış olduğu bu değişimleri yorumlayabilme ve tümel bir sonuca varabilmesi için zaruri bir yapı. Bilim diyemiyorum çünkü felsefe bir bilim değil. İnsanoğlu yasamış olduğu bütün tikel değişiklikleri tümel sonuçlara felsefi ve sosyolojik çıkarımlar sayesinde ulaşmışlar. İşte içinden geçtiğimiz bu muazzam değişimi yorumlayıp anlama kapasitemiz felsefi üstünlüğümüz ve bakış acımızla mümkün. Yani bilgi için bir hard disk, yani veri saklayıcıya ihtiyaç duyarsanız bu hard disk sizin için sadece veriyi saklayacaktır. Ancak isleme ve yorumlama kapasiteniz için bir işlemciye ihtiyaç duyarsınız ki elzem olan budur ve bu da felsefedir.

Peki yine de çaresiz kalan insan bu çaresizliğini nerede ve nasıl sağaltır. Elbette ki sanatla. Sanatın herhangi bir dalıyla hem hal olan bir ruh ve o ruhu takip eden beden bu dünyadaki varlığını an be an taze tutacak ve kendisine dayatılan değişimlere adapte olabilme gücüne sanat sayesinde ulaşacaktır.

Büyük bir değişim bizleri bekliyor. Ve sudan çıkmış balık olmama şansımız elimizdeki felsefe ve sanatla mümkün olacak.