“…Orada, öğlen saat 3’de yarım saat bekle” demişti notunda. “…Eğer o yarım saat içinde gelmezsem, bir şeyler yolunda gitmemiş demektir. Yarım saat içinde gelmezsem, bu hiç gelemeyeceğim demektir…” diye de devam etmişti. Keşke etmeseydi…
Derince bir iç çektim o an, taşlık yolun bitimindeydim… Restoranın aşağısına doğru yürümeye başladım, ağaçlık alanda bulunan bir bankın üstüne oturdum sonra.
Yağmur sağanağa dönüşmüştü. Bir elimde şemsiyem, bir elimde onun bıraktığı not…
Saat öğleden sonra 2’ydi.
Önümden birileri geçiyordu ara sıra. Uzaktan o olmasını umduğum, yaklaştıkça suratları değişen kimseler… Grup halinde ya da tek tek geçiyorlardı.
Saat tam 2 buçukta, yaşlı bir teyze geçti önümden. Gülümseyerek başını göğe kaldırdı. “Yağmur bereket getirir” dedi, kendi kendine hayıflanarak.
“Yağmur bereket getirir” diye yineledim ben de onu. Getirir miydi sahiden?
Saat tam 3’e çeyrek kala ise bu kez elinde mavi bir balon olan bir kız çocuğu geçti önümden, elinden tuttuğu annesine beni işaret ederek. Gülümsüyordu. Sonra bir ses duydum. Küçük bir inilti… Ayağımın dibinde siyah tüylü bir kedi vardı. Kızın işaret ettiği ben değil, kedi olmalıydı…
“Kötü şans getirir…” dedi, annesi kızının elinden tutup taşlık yolun yukarısına doğru çekiştirirken onu.
Kediyle göz göze geldik o an. Normalde böyle batıl inançlarım yoktur. Fakat… Normalde tabii.
“Pist!”
Kedi gitmiyordu.
“Pist! Pist!”
Saat 3 olmuştu. Ve kedi hala ayaklarımın dibindeydi.
“Pist! Lütfen pist!”
Saat 3’ü çeyrek geçiyordu. Kedi ayağımın dibinde not ise elimdeydi.
“Yarım saat içinde gelmezsem, bir şeyler yolunda gitmemiş demektir. Yarım saat içinde gelmezsem, bu hiç gelemeyeceğim demektir…”
Hayır… Hayır… Kedi yüzünden, kedi yüzünden…
“Pist!”
Kedi yerinden santim oynamıyordu.
“Kötü şans getirir…” kadının sesi kulaklarımda çınlıyordu. “Kötü şans getirir!”
Ardından yaşlı teyzenin sesi düşüyordu zihnime. “Yağmur bereket getirir…”
Gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. “Ya da belki hiçbir şey getirmez” dedim, yutkunarak. “Yağmur belki, sadece yağmurdur işte…”
Kendimi ne kadar oyalayabildim, bilmiyorum. Ama neden sonra saatime bir kez daha baktığımda 3 buçuğu gösterdiğini fark ettim.
Yarım saat dolmuştu. Ve ne kedi gitmiş ne de o gelmişti…
Ne bir saat sonra ne bir saat daha sonra ne de günün kalan saatleri boyunca…
Bardaktan boşalırcasına yağar yağmurun altında, ıslak bir bankın üstünde, ayağımın dibinde oturan simsiyah bir kedi ve ben…
Yağmur, bize o gün hiçbir şey getirmemişti. Çokça ıslanmak ve çokça üşümekten başka…