Gündem dediğimiz konu, ya suni bir şekilde yaratılır yada zaten olayların akışı uygun ortam ve zaman ile birleştiğinde gündem olur. Türkiye’de genelde gündem maddeleri çok önemsendiğinden, madde olarak bakılır, bir alt paragraf genelde okunmadan buruşturulur. Öyle bir gündem maddeleri vardı ki bu hafta, ne yapacağımızı, hangisini ne zaman düşüneceğimizi şaşırdık!
Çanakkale’nin bu hafta öncelikli gündem maddesi yangındı… Geçtiğimiz günlerde Çanakkale’nin ormanları cayır cayır yanarken, akıllarda tek cümle vardı; “Bu yangın ne ilk ne son olacak!” Çanakkale’nin son bir buçuk yılda ortalama 750 hektar ormanı yandı. Geçtiğimiz sene tarihi yarımadada çıkan yangında 200 hektar, bu sene 450 hektar derken, hektar hektar alanlar bizden koptu, gitti. Çam ağacı neden ekiliyor, alınan önlemler yetersiz mi, provokasyon mu var, o bölgede her sene yangın çıkmak zorunda mı soruları soruldu, cevaplar her zamanki gibi verilmedi veya bulunamadı!
Orman yangınını geçtik, acısı soğumadan, Ayasofya tartışmaları başladı. Ayasofya ibadete açılmalı mı, açılmamalı mı? Türkiye bir soru etrafından farklı fikirlere bölünmüşken, Ayasofya Camii ibadete açıldı, dünya kamuoyunun gözü kulağı bir anda İstanbul’a çevrildi. Tam Ayasofya’da ne oluyor bir fikir yürüteyim, düşünmek istiyorum dedik, işsizlik oranı açıklandı. Milyonlarda işsiz genç, işsiz nüfusa katıldı, sayılar milyon milyon artmaya başladı, Ayasofya mı işsizlik mi kafalar çorba oldu.
Çorbada bizimde tuzumuz olsun dedik ki aklımıza bir anda koronavirüs salgını ve pandemi geldi. Denizlerde, plajlarda, günlerde, düğünlerde, nişanlarda, sünnetlerde halaylar çekilmeye başlandıkça, akrabalara çeyrek altın takarken, selfiler çekildikçe, vaka sayısı düşmez oldu. Biner biner artış gösteren vaka sayısı, pandemi riskinin hala bizimle olduğu ve mücadeleden kopmamamız gerektiğini gözler önüne serdi.
Ayosafya, işsizlik, Türkiye’nin her bölgesinde fazlaca olan üniversitelerde okuyup, staj dahi yapamamak, atanamamak, orman yangınları, tarlada buğdayı yanan üretici, taciz ve istismar olayları, kadın cinayetleri, eğitimde yaşanan problemler, ulaşım ve girdi maliyetleri, vatandaşların aklında derin bir hortum oluşturdu.
Döne döne, doğru yönü buluruz dedik, dönme dolap olduk. Nereye döneceğimizi şaşırdığımızdan her döndüğümüz yeri de önümüz sandık gibi bir durum oluştu…Ben yazıyı yazarken, dahi yazdığım gündemi takip etmekte zorlandım, varsın aksın zaman, Türkiye burası dedim. Zaten yarında bir önceki gün gibi olacak.
Dün dündür, bugün bugündür! 1980’lerde konuşulan konularla, 2020’de konuşulan konular arasında, sadece mekan ve zaman değişti. Konular, konuklar, başrol oyuncuları ve mağduriyetler olduğu yerde sayarken, emeklemekten yorulan vatandaşımız koşmak istiyorum diye haykırsa yeridi!