İdlib bölgesinde 33 askerimizin şehit olmasının ardından açılan sınır kapıları, göçmenlerin Türkiye dışına çıkışı için yeni bir akının başlangıcı oldu. Geçmiş yıllarda insan kaçakçılığının önemli bir bölgesi olarak bilinen Midilli Adası karşıları yeniden hareketlendi.
Yunanistan’ın Midilli Adası’na karşı kıyı olan Assos bölgesinde, hafta sonu gözle görülür bir hareketlilik yaşandı. Bu hareketliliği sizlerle paylaşma adına bizler de bölgeye gittik. İnsanları doğduğu topraklardan koparan bölgesel savaşları, insanlığın da ne hale düşürüldüğünü hepimiz biliyor, yaşıyoruz. Karşı kıyıya geçmek isteyen göçmenler, haberin yayılmasının ardından gece saatlerinde bulundukları yerlerden Sokakağzı mevkisi başta olmak üzere Assos, bölgesinin farklı koylarında toplanmaya başlamışlar.
Sabahın erken saatlerinde başta Ayvacık Toplama Merkezi olmak üzere, tüm görevliler Ankara’dan gelen emir ve direktifler doğrultusunda hareket etmeye başladı. Kaçak olarak Zodyak botlarla Midilli’ye geçmişe çalışılan günlerin ve dönemin aksine hafta sonu göçmenler, gerçekten elini kolunu sallaya sallaya bizim kıyılarımızdan Midilli’ye doğru seyir etmeye başladılar. Hatta bu olaylar trajikomik bir şekilde TV ekranlarında naklen yayınlandı.
Bölgeden Midilli adasına geçen, geçmek isteyenlerin uyruklarına baktığımızda hiç Suriyeli göçmene rastlamadık. Ağırlıklı olarak Afgan, Irak, İran ve hatta Afrikalı bile vardı. Tek olmayan ise Suriyeli göçmenlerdi. Bunun sebebini, Afgan göçmenlerin anlattığına göre, Türkiye’de Suriyelilerin rahat ve güvende olmaları gösterildi. Kapıları açtık ama gitmesini istediklerimiz değil, biraz da bizlerin işine yarayan kitleden gidenlerin olduğunu belirtmek gerekir.
Yurtsuz kalmak zor iş…
Hafta sonu oldukça soğuk ve yağışlı geçti. Çanakkale bölgesinde yaşayanlar olarak bunu iliklerimize kadar hissettik. Şimdi biraz empati yapıp kendimizi Midilli’ye geçmek isteyen ailelerin fertlerinin yerine kendimizi koyalım. Emzirme çağındaki bebekten tutun da bulduğu her düz alanda oyun oynamak isteyen çocukları düşünelim. Niçin annesinin kucağında ya da babasının kucağında ilk kez gördüğü insanların arasında ve coğrafyada bulunuyorlar.
Soğukta titrerken, açlığını hiç düşünüyorlar mıdır? Hadi şimdi sınır boylarında Sahil Güvenlik’ten, Jandarmadan kaçmayacaklar. Zodyak botlara (hava ile şişirilmiş lastik küçük tekneler) doluşarak, karşıya geçmeye çalışıyorlar. Kıyıdan binip giderlerken, yani 50 metre sonra 20-30 kişilik grubu denizin su düzeyi ile birlikte görüyoruz. Bu çocukların, kadınların günahı nedir? Niçin doğdukları topraklardan uzaklaşmak istesinler? Niçin yaşamak için, ölümü tercih eder görünsünler?
Şiir yazarsın, vatanından kovulursun. Kitap yazarsın vatanından kovulursun. Sinema yaparsın, vatanından kovulursun. İnsanlığa hizmet etmek istersin, öyle yaptığını düşünürsün ama vatanından yine kovulursun. Tüm bunları yaptığın için bir de “hain damgası” geride bıraktığın mirasın olur.
Hırsızlık yapana, hesap sorulmaz.
Vatanı satana, soyana hesap sorulmaz.
Savaşı çıkarana,
Savaşın çıkması için zemin hazırlayana da hesap sorulmaz.
Bu soğukta, yağmurda, doğduğu topraklardan kilometrelerce uzakta, Anne-Babasının kucağındaki Çocukların günahını kime yükleyip, hesabını kimden soracağız. Milyon dolar kazanmak için, iktidarlarını sürdürmek uğruna Savaşa neden olanlardan tarih mutlaka hesap soracaktır.