Konuşuyoruz…
Konuşuyoruz…
Yine konuşuyoruz…
Kendimize göre gündemler belirliyoruz…
Kişinin kendi gündemi etrafında yoğunlaşması hakkıdır tabii ki ancak toplumsal gündemi de unutmamak gerekli.
Elektriğe, doğalgaza yapılan zamları, asgari ücrete, emekli maaşına yapılmayan zamları da konuş. Barış Pınar’ı Harekatını’da konuş, Kazdağları’ndaki talanı da konuş…
Sessiz kalma!
Çanakkale’de, Kazdağları’nda neler yaşandığını önce düşünelim, sonra konuşalım mı?
Yoksa sessiz mi kalalım?
“ Düşünmeden konuşmak, nişan almadan ateş etmeye benzer” diyor Lichtenberg…
“ Neden iki kulağımıza karşılık, bir dilimiz var? Çok dinleyelim de az konuşalım diye” sözünü söyleyen de Diyojen
Sessiz kalmak bazen bir eylem biçimi…
Ancak, her zaman değil…
“Yaşamın, geleceğin, çocukların tehlikeye düştüğünde, kanser olacaksın dediklerinde sessiz kalabilir misin?”
Maalesef, günlük menfaatler doğrultusunda ‘sessiz’ kalanlar var. Onlar Kazdağları’nın yeşiline değil Dolar’ın yeşiline tapıyorlar.
Ya sen?
“Sona geldiğimizde, düşmanlarımızın sözlerini değil; dostlarımızın sessizliğini hatırlayacağız” diyen Martin Luther King’in sözüne hak veriyor musun?
Ya da; “Dünya yaşamak için tehlikeli bir yer; kötülük yapanlar yüzünden değil, durup seyreden ve ses çıkarmayanlar yüzünden” sözünün sahibi Albert Einstein’in görüşüne katılıyor musun?
Düşün ve konuş…
Ünlü filazof Eflatun ne diyor?
“Konuşma, insanın aklını kullanma sanatıdır”
Düşünmeden konuşma, konuşma ki; Latin Atasözü’nde denildiği gibi olmasın…
“Düşünmeden konuşmanın cezası, sonradan düşünmeye mahkum olmaktır”
O zaman aklını kullan, düşün ve konuş…
Karar vericilere, yurttaş olarak kendi kararını bildir…
Korkma!
Hiçbir şey geleceğinin kararmasından, geleceğinin elinden alınmasından daha korkutucu olamaz…
Unutma!
Hiçbir şey otoriteyi, “susmak” kadar güçlendiremez.
(Leonardo da Vinci)
Karar senin Türkiye, karar senin Çanakkale…