Çalışma hayatına başladığım yılların abileri, hakikaten bir başkaymış.
Bunu bugün bir kez daha anladım.
Hep beraber Ertan Tuzlu’nun cenazesindeyiz.
Simalar hep tanıdık tabii.
Bazıları “Vaaayy! Ne güzel oldu seni görmek” dedirtiyor.
Bazıları ise “Ulen bu daha ölmemiş mi!”
Allah’ın bildiğini kuldan saklayacak halim yok.
Bazı insanları gördüğümde hakikaten tüylerim diken diken oluyor.
Hele de kendilerini ağırdan satışları, peh!
Ertan Abi’nin vefat haberini duyunca aklıma bir tek “Ona mı kalmış ölmek?” sorusu geldi.
Hakikaten ya hu! Senin gibi pırıl pırıl bir insan niye ölür Ertan Abi?
Belki siz onu bir çay bahçesinde attığı şen ve kimselere benzemeyen kahkahasıyla tanıyorsunuzdur.
Ben ise kısa süreli de olsa kendisiyle çalışma şansına ermişlerdenim.
Bir de onunla dost olabilmiş insanlar var ki, hakikaten keşke bu köşede Ertan Abi’yi onlar onurlandırsaydı diyorum şimdi.
Şahane bilgilerle dolu, müthiş dans eden, neredeyse ayaklı ansiklopedi gibi bir adamdı Ertan Abi.
Radyoculuk da yaptı televizyonda program da sundu.
Köşe de yazdı, sohbetlerin yıldızı da oldu.
Bugün camide onunla ilgili konuşanlar hep sanki sözleşmiş gibiydi:
“Çok iyi bir insandı, gidişi erken oldu!”
Camilerin bu ufak toplulukları vefat edenle ilgili çok şey anlatır insana.
Kimi zaman hiç sevilmeyen insanlar için sokaklar bile dolar taşar ama aralarda hep fısır fısır “O da az şerefsiz değildi” cümlelerini duyarsınız.
Ertan Abi’nin cenazesinde ise hep nasıl da güzel bir kişiliği olduğu; nasıl da kimselere benzemeyen bir insan olduğu anlatıldı.
Nur içinde yatsın, yattığı yer incitmesin.
Ailesi ve sevenlerine de baş sağlığı dilerim.