Sabah akşam evlilik ile yatıp kalkan necip milletimiz, binlerce liralık mobilyalarla, tencere tava takımlarıyla, süzgecinden mutfak perdesi süsüne kadar eksik etmediği oyuncak evlerinde, evcilik oynayan yetişkinler ile ne yapacağını bilemez hale geldi farkındaysanız.
Bir kere kabul edelim ki insan, aynı anne ve baba tarafından dünyaya getirilen ve yetiştirilen kardeşiyle bile zaman geliyor da kanlı bıçaklı oluyor. Bir evi, bir yaşamı paylaşırken birbirinizi doğduğunuz günden beri de tanısanız an geliyor ki kendinizi dağa taşa vurmak istiyorsunuz.
Sonra bir gün geliyor, arkadaşında yatılı kalmasına bile izin vermediğiniz, karşı cinsle olan ilişkilerini sürekli gözetim altında tuttuğunuz çocuğunuza hadi bakalım şu neredeyse hiç tanımadığın el âlemin evladıyla aynı evde ve yatakta uyuyacaksın bundan böyle diyorsunuz.
Akıl alır gibi değil böyle yazıldığında öyle değil mi?
Hâlbuki insanlar “Nikâhta keramet vardır” deyip, sizi bilinmezlerle dolu bir yaşama iteklerken bir de yanınıza yolluk alabilesiniz diye altın falan takıyor.
Hakikaten çok tuhaf.
Sonra bir bakıyorsunuz çarşaf çarşaf haberler yer alıyor yıl sonu istatistiklerinden devşirme: “Boşanma oranları yükselişte.” diye.
Kendisi olmasına izin vermediğimiz, tercihlerine sürekli müdahale ettiğimiz, o güne kadar değil de sadece evlenince mutlu olacakları yükünü yüklediğimiz ya da bu hayattaki tek var oluş sebeplerinin üremek (kurumsal da olabilir bu durum, dinsel de, evrimsel de) olduğunu dikte ettiğimiz çocuklarımız, umarım ilerleyen yıllarda dönüp de “Bu hayattaki en kıymetli hazinemi, zamanımı, çalmalarına nasıl izin verdim?” diye söylenmezler.
Yoksa veballeri boynumuza.