Beslenme hangi açıdan bakarsanız bakın, hayati önem taşıyor. Beslenmeye yapılan yatırımlar da öyle tabii ki.
Tarım ise beslenmenin can damarı, olmazsa olmazı. Tarıma verilen önem ise bir ülkenin gelişmişlik çizgisini belirleyen en önemli etken. Sırf bu yüzden bomba üretenler değil, tarımı her zaman en öncelikli devlet meselesi olarak ele alan ülkeler gelişmişlik endeksinde hep üst sırada.
Hatırlıyorsunuzdur bize ilkokulda öğretilen temel bilgiler arasındaydı “Türkiye, bir tarım ülkesidir.” cümlesi. Hatta uzun yıllar kendi kendimize yetebiliyor olmamızla övünürdük.
Oysa bizde durum tam bir beceriksiz mirasyediliğe döndü.
Nasıl olsa var diye, üzerine bir değer ekleme derdinde olmadık.
Evet, pıtrak gibi ziraat fakültesi açtık ancak ne yazık ki mezunlarını hak ettikleri gibi istihdam edemedik.
Çiftçiliğe sanki en aşağılık meslek tabakası gibi davranıp, hor gördük. Çiftçilerimiz de baktılar ki bu kadar emeğe karşılık her geçen yıl işler daha da kötüye gidiyor; çocuklarını başka mesleklere yüreklendirdiler.
Yalnız şu gerçeği unutmamak gerek; çiftçi olmazsa hepimiz ancak taş kökü yeriz.
İstediğiniz üniversiteyi bitirin; istediğiniz yeteneklerle donatılmış olun neticede ülkenin büyük çoğunluğu bugün herhangi bir fidenin ne olduğunu söyleyebilecek durumda değil.
Ekip, biçecek kapasitede değiliz.
Tıpkı sağlık gibi tarım da ancak ehil insanların elindeyse fayda getirir.
Elbette ülkenin içinde bulunduğu tarımsal kaosta çiftçimizin de payı vardır. Hatalı ilaç ve gübre kullanımı gibi… Ancak nihayetinde iş bu durumu kontrol almakla yükümlü olanlarda bitiyor.
Ülkenin tüm ilgili kurumlarının bir an önce taş kökü yemek zorunda kalacağımız noktaya gelmeden konuya el atmaları şart.
Daha fazla geç olmadan.