Asalak, kelime anlamıyla “Bir canlının üzerinde ya da içinde sürekli ya da geçici olarak yaşayan, ondan beslenen başka canlı.” olarak kullanılır. Mecazen ise başkalarının sırtından geçinmeyi huy edinmiş kimselere halk arasında asalak denir.
Eğer birazcık bile doğru düzgün bir insansanız, kendinizi asalaklardan kurtarabilmenizin imkân ve ihtimali yoktur.
Kimi zamanınızı, kimi yaşam sevincinizi, kimi emeğinizi son damlasına kadar sömürür.
İnsan türünün haricindeki asalaklar için bu hayati bir önem taşıyor. Varlıklarının devamı için güdüsel olarak seçtikleri yol bu.
Peki ya insan türünün asalakları ne olacak?
Kendi işlerini sizin üstünüze yıkanlar, otlakçılar, “yap bi güzellik”çiler ve daha nicesi.
Vatandaşın emeğinden, dişinden tırnağından arttırdığının (hatta arttıramadığının) peşine düşenler.
Bence kesin çözüm, asalağa kendi çözümünü kendisinin üretmesi gerektiğinin taaaa çocukluk yıllarından itibaren öğretilmesi. O yüzden yetişkin asalaklar için uygun tavır koymak dışında yapılacak pek de bir şey yok.
Her neyse, mazbata sonrası bahar öncesi çok da sinirlerimizi zıplatmadan yazıya son noktayı koyalım.
Trakya yöresine ait güzide bir şarkının sözlerini armağan edeyim size:
Unumu eledim, eleğimi asmadım
Saçlarıma bakmayın otuzuma basmadım
Gözümü bir açtım bugünlere gelmişim
Sevdiklerim uğruna genç ömrümü vermişim
Yolumu yürüdüm karıncayı ezmedim
Bir cahillik uğruna dostlarımı üzmedim
İyi günlerimde yanımda olan dostlar
Başım dara düşünce neden yanımda yoklar?
Yorganda kene var, kopar kopar gene var
Levam var cebimde, söyleyin sizde ne var?
Bu arada kenelerin de hissedebilir varlıklar olduklarını, öldürülmelerini değil kendi doğalarında yaşayabilmeleri için yol açılması gerektiğini de unutmayın.
Neticede canı siz vermediniz?
Öyle değil mi?