Son birkaç yıldır “seçim” lafı gündemimizden hiç düşmüyor. Tam artık 31 Mart’taki de bitsin bir 4-5 sene duymayız derken, sonuçlara itirazlar vesaire yine hepimizi esir almış gibi görünüyor.
Netice ne olur bilinmez, ancak şu bir gerçek ki herkes bıktı.
Seçimden de bıktı, seçim lafından da bıktı, seçim vaatlerinden, yerine gelmeyen sözlerden, yalan yanlış beyanatlardan, “Dün dündür, bugün bugündür”cülerden de bıktı.
Velhasıl salın artık bizi arkadaş!
Sanki hakikaten bir şeylere karar verme şansımız varmış gibi davranılmasından, “demokrasi” tanımının yanından bile geçemeyecek kişilerin kendilerini sürekli “en demokrat”, “en dürüst” vesaire ilan etmesinden gına geldi artık.
İnsanlar; filler tepinirken ezilen çimenler olmaktan da bıktı, haberiniz olsun diye yazıyorum.
Hani umurunuzda değildir ama siz yine de bilin.
Böyle yazmak, bunları dile getirmek ülkenin kaderine kayıtsız kalmak değil; kayıkçı kavgasında küreği kafasına yiyen taraf olmaktan bıkmaktan kaynaklı.
Liyakatsiz insanlara verilen payeler, bol keseden saçılan müdürlükler, devlet adına ve kamu yararına çalıştığını unutanlar, katakulliler, kaymağı bol ihaleler falan tıkadı artık insanları.
Ağzından çıkan sözü, “bir üst makamdaki” başka yönde açıklama yapınca en arsız haliyle başka türlüye çeviren yaşını başını almış, bir zamanlar saygı duyulan insanlar görmekten bıktık.
Onların utanması yok anladık da biz onların adına utanmaktan yorulduk.
Pazara gidip bir kilo patatese 5 lira vermekten yıldık.
Birileri üç nesil aile bireyini işe sokup, dünyalığını da ahretliğini de yapacak diye milli servetin sokaklara saçılmasından tiksindik artık.
Hiç durmadan gelecek kaygısı yaşamaktan sıkıldık.
Salın bizi arkadaş!