Bayram bitti, hafta sonunu da atlatalım hepimizin gündemi yavaş yavaş normale dönecek. Okulların açılması yakınlaştığından aileleri zaten şimdiden bir masraf telaşı sardı. Kimimizde ise bayram sonundaki kısa süre içerisinde yapılacak düğünlere 375 liralık fiyatı ile küçük altın bile götüremeyecek olmanın sıkıntısı var.
Velhasıl, tatil kafası iyiydi ama ekonomik ve sosyal gerçeklerle yüzleşmek hepimizi kara kara düşündüreceğe benziyor.
Bu bayram kiminle konuştuysam, önümüzdeki sonbahar ve kış mevsiminin önceki yıllara göre daha zorlu geçeceğini söyledi. Öyle bir umutsuzluk, öyle bir karamsarlık hali.
Bazı kriz yılları hariç çocukluğum ve gençliğimde tüm sohbetin ekonomi üzerinden yürüdüğünü hiç hatırlamam.
1994’te 5 Nisan kararlarının alınmasının hemen ardından başlamıştım Olay TV’de çalışmaya başlamıştım. Bir kameraman arkadaşımız, bir de Zafer ağabey ile birlikte Küçük Sanayi Sitesi’ndeki esnafla röportajlar yapıyorduk. Şikâyetler üç aşağı beş yukarı aynıydı diye hatırlıyorum. Mal almakta zorluk çektiklerini, satış yapamadıklarını söylüyorlardı. O zaman insanlar gelen zamlardan yılmış, her yerde Birinci marka sigara içebilmek için ağızlıklar satılır olmuştu.
Sonra bir baktık, herkes duruma alışmış, çözümünü üretmiş, yaşamını bir şekilde idame ettirmenin yolunu bulmuş.
Demek ki bizim en başarılı olduğumuz konu alışmak.
Zorlu koşullara uyum sağlamak ve ondan sağ çıkmak iyi bir şey de alışmak sanki daha çok sineye çekmek gibi. O yüzden iyi bir şey mi, kötü mü bilemiyorum. Belki ileride bir gün sadece hayatın bize sunduklarına alışmayı bırakıp, değiştirmeye başlamak için yeterli gücü kendimizde bulabiliriz.