“Cellâdına âşık olmuşsa bir millet,
İster ezan ister çan dinlet.
İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet,
Müstahaktır ona her türlü zillet.”
Ömer HAYYAM
Herhalde Ömer Hayyam bu dizeleri yazdığında Stockholm Sendromu henüz literatüre girmediğinden rubainin sonunu resmen beddua ederek bitirmiş.
Rehinelerin, kendilerini esir alanların duygularını anlaması, onlara yardımcı olmaya başlaması ve nihai olarak da onlarla özdeşim kurmalarına Stockholm Sendromu deniyor. Uzmanlar bu sendromun anlamını genişleterek insanın kendisini zora sokan, üzen koşulları benimsemesi, savunması ve bu koşulları yaratan nedenleri görmemesi, ezenin yanında yer alması olarak da tanımlıyorlar.
Yani sizin anlayacağınız kurbanın iradesinin saldırgana bağlı olması gönüllü bir karar değil, şiddetin doğrudan sonucu.
Rehin alma, tecavüze uğrama, taciz, savaş, pazarlanan hayat kadınları, aile içi şiddet, dini ve siyasi baskı gibi birçok durumda Stockholm Sendromuna rastlanıyor.
NEREDEN ÇIKTI BU SENDROM?
1973 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de bir banka soyguncusu (Jan-Erik Olsson) altı gün boyunca 4 banka görevlisini rehin tuttu. Banka soyguncusu ile rehin tutulan banka görevlilerinden birisi duygusal olarak bağlandı. Rehineler, mahkemede soyguncular aleyhinde ifade vermedi, hatta savunma ücreti için para topladılar. Olay sırasında telefonla basına konuşan rehinelerden Kristin Enmark’ın “Asıl korktuğum polis. Biz burada iyi vakit geçiriyoruz” demesi, ülkede büyük etki yaratmıştı. Olay, ülkede: “Soyguncular bankadan para çalamadılar ama bazı insanların kalbini çaldılar” şeklinde yorumlandı.
“Şiddet uygulayanın ilk hedefi kurbanı köleleştirmektir ve bu amaca kurbanın hayatının her alanında despotça bir denetim kurarak ulaşır. Ancak salt boyun eğme onu nadiren tatmin eder; suçlarını haklı göstermenin psikolojik ihtiyacı içindedir ve bunun için kurbanın onayına ihtiyaç duyar. Bu yüzden durmaksızın kurbanından saygı minnet ve hatta sevgi göstermesini talep eder. Saldırganın nihai hedefi gönüllü bir kurban yaratmak gibi görünmektedir.” (Herman, 1992)
Saldırganın yaptığı küçük iyilikler kurbanın gözünde büyür, yaptıklarına hak vermeye başlar. Kurban, tek olumlu ilişkisinin şiddet gösteren ile kendi arasında olan olduğunu düşündüğü için bu ilişkiyi de kaybetmek istemez ve dolayısıyla saldırgandan ayrılması gittikçe zorlaşır.
HER İŞİN BAŞI PSİKOLOJİ
Köşe yazımın başlığını boşuna “Her işin başı psikoloji” diyerek seçmedim. Hepimiz doğal olarak tercih ettiğimizi düşündüğümüz davranışlarımızın sonucunda bedeller ödüyoruz. Ancak bunu yaparken gerçekten tercih mi ediyoruz; yoksa bu yola doğru şiddet ve baskı ile mi götürülüyoruz anlayabilmek için en azından bir soluklanmak gerek. Hiç kimsenin yaptıkları için mazeret bulmamıza gerek kalmadan, “hür irade”miz ile seçim yapabileceğimiz günler dilerim.
(Stockholm Sendromu ile ilgili psikiyatrik bilgiler için Yrd. Doç. Dr. Fuat Beşkardeş’in e-psikiyatri.com’a yaptığı açıklamadan faydalandım.)