Bugün, yani dün rahmetli Çetin Emeç’in ölüm yıl dönümüydü. Sözün doğrusu öldürülüşünün yıl dönümüydü. 1990 yılının 7 Mart sabahı evinin önünde işe gitmek için makam aracına bildiğinde şoförü Sinan Ercan’la birlikte katledilmişti.
Sabah 07;00 sularında vurulmuştu. Biz toplam 25’in üzerinde Büro şefleri olarak Kontrat otelinde camia içersindeki lakabı ile Çeto’yu bekliyorduk.O günün Hürriyet Gazetesi bugünün hürriyet gazetesine hiç benzemiyordu. Sanırım bizim dönemden kimse de kalmadı. Hayatta olanlar çok iyi bilir. İzmir Bürosunda galiba bir iki isim kaldı. Gerisi benim gibi ya kovuldu, yada emekli edildi. Ölenlere rahmet, yaşayanlara da uzun ömürler diliyorum. O güne dönelim.
Bir gün önce İstanbul’da toplanmıştık. O dönem bürolarda bulunan efsane isimler bir aradaydık. Kimler yok tu ki. Konya’dan rahmetli Mehmet Gazel, Antalya’dan Erdoğan Kahya, Diyarbakır’dan İhsan Dörtkardeş, Trabzon’dan rahmetli Turgay Murtezaoğlu, Ankara’dan Ahmet Tek, Kocaeli’den Mustafa Bağdiken, Bursa’dan Erdal Nurol, Edirne’den Behiç Günalan, Eskişehir’den Erdoğan abimiz. ilk aklıma gelenler.
Sabah erkenden kalktık. Herkes günlük tıraşını oldu. Toplantı kıyafetlerimizi giyip kahvaltıdan ardından salonda toplanmaya başladık. Toplantı saatine son derece bağlı olan Çetin Emeç, gecikti. aradan çok az zaman geçmişti ki haber bomba gibi patladı. Bizlerin tabiri ile Çetin bey evinden çıkıp toplantıya gelirken makam şoförü ile birlikte vurulmuştu. Herkes şaşkın ve endişe içerisinde beklemeye başladı. Tüm büro şefleri hep birlikte Çağaloğlu’ndaki ana binaya geçtik. Beklemeye başladık. Bizler Hürriyet Haber Ajansı üyeleri olarak istihbarat toplamaya çalışıyorduk. Genel Müdürümüz rahmetli Hasan Yılmazer de oradan oraya katlar arasında koşuşturup duruyordu.
Simavi ailesi değerli bir evladını yitirmenin üzüntüsü içersinde, tüm camiayı harekete geçirmişti. Patron Simavi Çetin Emeç’in katledilmesinin ardından kaleme aldığı köşe yazısında “Güle güle Çeto.Biz uzatmaları oynuyoruz^diyerek kendince birilerine gönderme yapmıştı. Çetin bey ne ilk nede son olacaktı. Ondan sonra ne değerlerimizi yitirdik. Ah ah. Bugün hatırlanmıyorlar bile.
Meslek anlamında Gazetecilik değerlerimiz değişti. Değiştirildi. çıraklıkta öğrendiklerimizi öğretemiyoruz artık. Güdük kaldık. Geri kafalı diyorlar. Bugünlerdeki meslekdaşlarımız da salak gözü ile bakıyorlar bize. Bizim ustalarımız “toplumun değerleri, çıkarları her şeyin üstündedir” diye öğrettiler. Bizim mesleğe girdiğimiz öğrendiğimiz dönemlerde havuz, adamı adamım yoktu. Etik değerlerin üstünde hiç bir güç olmazdı. Şimdi öyle mi? Utanır olduk Gazeteciyiz demeye. Mesleği bu hale getirenlerin Allah bin bir belasını versin.
Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, gibi gazeteciler, Gaffar Okan, Recep Yazıcıoğlu gibi toplumun ortak değerleri sayılanlarlar artık hiç hatırlanmıyor. Toplumun birbiri ile sım sıkı olmasını sağlayan bu isimler özellikle de unutturuluyor. Kanal kanal dolaşıp Aspirin gibi her derde deva sözde Gazeteciler, sabah erken kalkıp, sanatcı olduğunu sööyleyen tipler, geçerli akçe oldu malesef. Değer yargılarımız, algılar değişince, birileri boğaz tokluğuna talim eder. Birileri de boğaza nazır villalarda oturur tabi.