Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Yusuf Eroğlu

ADAB-I MUAŞERET!

O kadar rahat bir Milletiz ki, kural, aide, adap, edep tanımıyoruz. Sanki, koca şehir yalnızca bize tahsis edilmiş. Sorumsuz, sınırsız özgürlüklerimiz var. Cuma günü, namaz için Tıflı Camisine gittik. Avluda henüz millet toplanmamış. Bir delikanlı, bankta oturmuş. 25-30 yaşlarında… Cep telefonu ile uğraşıyor. Hoca vaaz ediyor. Ancak bizimkinin ne ezanda kulağı var, ne de namazda gözü! Telefonunun karıştırırken, birden yan tarafa tükürdü, Tükürdüğü yer, biraz sonra, cemaatin, kilim serip namaz kılacakları alan. Böyle bir terbiyesizlik olur mu? Ne edep var ne adap… Bitmedi. Biraz sonra bir sigara yaktı. Bu arada millet yavaş yavaş gelmeye başladı. Kilimler serildi. Bizimki, sigara içmeye devam ediyor. Sigarası bitti. Kaldırıp attı. Sonra oturup saf tuttu. Ta ilkokuldan başlayarak, tembih edilir. “Yerlere tükürmeyiniz” diye. Bunlar, ne okuldan ne de aileden terbiye görmüş. Peki, yalnızca bu sorumsuz adam mı, Adab-ı muaşeret kaidelerine uymayan? Nerede? O kadar çok ki. Her gün onlarcasına rastlıyorsunuz. Kaldırımda, trafikte, toplantıda, maçta… Her yerde. Spor alanlarında sigara içmek yasaktır. Amma ve lakin uyan da pek yoktur. Bir futbol müsabakasına gidin. Kimsenin yasak, masak umurunda değil. Zaten sayın büyüklerimizden başlıyor bu kuralsızlık. Geçen gün bir Ordu Milletvekilinin, Tribünde yaptıklarını gördünüz. Kuralları hatırlatan güvenlik görevlisini darp etti. Ben Vekilim diyerek ortalığı yangın yerine döndürdü. Yahu, sen vekilsen, o adam da asil… Yani milletin ta kendisi. Kuralları uygulamakla görevli.

YILAN HİKÂYESİ

Dünkü yazımızda sizlere, yılan Hikâyesi deyimi anlatacaktık. Ancak, Yılan hikâyesinden daha önemli bir deyim olan, “Kuyruk Acısı” deyimini anlatmayı, daha uygun bulduk. Buyurunuz. Yılan, menfi nitelik taşıyan bir canlı olmakla birlikte kendine zarar vermeyene saldırmayan bir sürüngendir. Genel anlamda hekimlik, veteriner hekimliği, diş hekimliği, eczacılık gibi dalların hepsinin sembolleri yılandır. Sağlık Bakanlığı’nın ambleminde bile yılan vardır. Bunun anlamı insanların doğadan kopamadıklarının, doğa ile iç içe yaşamak zorunda olduklarının bir göstergesidir. Hikâyemize gelince; Zamanın birinde bir oduncu, ormanda odun keserken, çalılar arasında bir yılan görür. Elindeki baltayı kaldırıp, yılanın başını vurmak üzereyken, bir an göz göze gelirler.  Oduncunun doğa aşkı, yılanı öldürmesine mani olmuştur. Yılan da duygulanmış, “Ey insanoğlu, sen bana kıyamadın, ben de sana bir iyilik edeceğim” demiş ve yakındaki bir kör kuyuya dalmış ve kaybolmuş. Biraz sonra ağzında bir altın lira ile gelmiş ve oduncuya uzatmış. “Bundan böyle ömür boyu sana her gün bir altın lira vereceğim.” demiş. Oduncu altını bozdurmuş ve evinde o gün şenlik olmuş. Hiç kimseye olanı biteni anlatmamış. Ailesi dâhil herkes, sadece oduncunun çok çalıştığı için durumunun düzeldiğini zannetmiş. Oduncu her gün o kör kuyunun başına gitmiş, yılan ile buluşmuş ve altınını almış. Gel zaman git zaman, oduncu ağır hastalanmış. Kuyunun başına gidemez, altınını alamaz olmuş. Bir kaç gün geçince, bolluğa alışmış olan evinde, darlık başlamış. Oduncu oğlunu yanına çağırarak, yılanın sırrını açıklamış. “Git kör kuyunun başına ve oğlum olduğunu söyle, yılan sana bir altın verecek” demiş. Oğlu önce inanmamış ama gene de gitmiş. Yılan önce saklanmış, sonra ortaya çıkmış. Çocuğun  oduncunun oğlu olduğuna  kanaat getirince de, kuyuya inip bir altın getirmiş ve çocuğa vermiş… Oğlan önce inanmadığı hikâyenin gerçek olduğunu görünce  kuyudaki altınları  düşünmeye  başlamış  ve  o hırsla yılanı öldürmek için, yerden büyük bir taş alarak yılana fırlatmış. Ancak yılanın kuyruğunu koparabilmiş. Yılan da can havliyle dönüp oğlanı sokmuş, öldürmüş. Akşam yaklaşıp da oğlu gelmeyince oduncu iyice telaşlanmış. Hasta yatağından sürünerek bile olsa kalkmış. Kuyunun başına gitmiş ki, oğlu cansız yatıyor. Yılan da, o sırada  kuyruğu yok ve kanlar içinde ortada görünmüş. Oduncu bu duruma çok üzülmüş. Çok kıymetli  oğlu yerde cansız, yıllardır velinimeti olan yılan da yaralı.. .Yılanı oğlunun öldürdüğünü anlayan oduncu, yılandan özür dilemiş; “Oğlum bir hata yaptı gel onu affet, seninle tekrar dost olalım” demiş… Yılan acı acı gülümsemiş. “Çok isterdim ama sende bu evlat acısı, bende de bu kuyruk acısı varken biz artık dost olamayız” demiş. Sağlıcakla kalınız.

 

 

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Tüm Hakları Saklıdır. | Renowtech