Çanakkale’de ulaşımdan, STK seçimlerine kadar bir dizi tartışma yaşanıyor. ‘O öyle dedi, diğeri de O’na cevap verdi’ şeklinden öteye geçmeyen açıklamalarla gündem belirleniyor sonrada kamuoyuna belirlenen şekli ile yansıyor.
Belirlenen gündemin kim neresinde, neden orasında ayrı bir konu…
Siyasette de durum aynı…
Karşılıklı atışmalar, saman alevi gibi parlayan tespitler sonrasında kulisler ve yorumlar…
Çanakkale’nin öncelikli sorunu doğa, çevre ve enerji de ise durum biraz farklı… Halk çevrenin korunmasından yana, iktidar ise termik ve madenlerden yana tavır sergiliyor.
İki somut örnek;
Dünyanın vazgeçtiği kömürde biz niye hala ısrar ediyoruz?
CHP Çanakkale Milletvekili Bülent Öz, “Çanakkale’nin havasının ve toprağının termiğin olumsuz etkileri yüzünden yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmaması için mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Dünyanın vazgeçtiği kömürlü termik santral projelerinin infial olduğunu biliyoruz ve ülke politikamız çevreye tehdit oluşturmayan yenilenebilir enerji kaynakları olmalıdır diyoruz” dedi.
Son gelişmeyi biliyor musunuz?
Geçtiğimiz hafta TBMM Çevre Komisyonu’nda görüşülmeye başlanan “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı”, Türkiye’nin korunan alanlarıyla ilgili yasal düzenlemeleri sil baştan değiştirecek. Milli Parklar Kanunu’nu iptal eden tasarı, pek çok korunan alanın statüsünü de kaldırmayı, kimilerini de değiştirmeyi öngörüyor. Korunan alanlarının yapılaşmaya açılmasını öngören tasarıyla ilgili bir değerlendirme yapan Prof. Dr. M. Doğan Kantarcı, tasarının biyolojik çeşitlilik açısından önemli olan yaklaşık 5,5 milyon hektarlık alanı koruma kapsamının dışına çıkaracağına dikkat çekerek, “Tasarı genel olarak değerlendirildiğinde iddia edildiği üzere koruma kullanma dengesinin gözetilmediği, bu dengenin kullanma yönünde bozulmasına yol açacak hükümler yer aldığı görülmektedir. Kanun tasarısının gerekçeleri içinde tartışmalı olan en önemli konu korunan alanların turizm başta olmak üzere HES, RES, madencilik amaçlı kullanımlara açılabilmesinin alt yapısını oluşturan ifadelerdir” görüşünü dile getirdi.
Hal böyleyken biz hala ‘o ona böyle dedi. Peki ama daha önce öbürü de O’na öyle demişti” tarzı şeylerle mi uğraşacağız? Ya da bir başka deyişle halka görünmesini istenileni değil de magazinel bakışı sunanlara mı inanacağız?
Karar sizin!
Çanakkale’nin havası, suyu, toprağı mı? Çanakkale’nin medyatik yüzlerinin laf savaşına bir çentik de ben atayım tavrı mı?