24 Temmuz Basın Bayramı’nda ‘özgürlük’ temalı açıklamaları negatif ve pozitif bakış açılarıyla okudum. O açıklamalara kendi değerlendirmemi yaptım. Beni bağlayan değerlendirmem de arşivlere bakılması ve geçmişten bugüne basın da ne gibi operasyonlar yapıldığının sorulması sonucuna vardım.
Bugün ‘algı’ yönetimi ile ‘habercilik’ tartışması arasında, ‘yandaş’, ‘candaş’ diye kutuplara ayrılmış yayın organlarındaki güven tartışma konusu. Tutuklu gazetecilerin(kimi onlar gazeteci değil dese de) hakkındaki iddialar düşündürücü.
Bakın; 267 gündür tutuklu olan ve bugün ilk kez hakim karşısına çıkan Cumhuriyet Gazetesi yazarı Kadri Gürsel, yaptığı savunmada FETÖ ile iltisaklı olduğu suçlamalarını reddeti ve FETÖ’nün adının henüz ‘cemaat’ olarak anıldığı dönemde uyarılarda bulunduğunu belirterek, “Mevcut iktidarın, geçmişte bu grupla sürdürdüğü fiili koalisyon ortaklığını teşhir ettim ve bu meşum işbirliğinin ülkeye vereceği zararı öngördüm. O zamanki adıyla cemaatin, iktidardan aldığı güç ve destek sayesinde kurduğu komploların sonucunda AKP’nin de bu ittifakın kurbanı olabileceğini çeşitli vesilelerle ifade ettim. Çok sayıda yazım, konuşmam ve TV programlarında söylediklerim bunu kanıtlar. Bütün öngörülerim gerçekleşti. Her şey arşivlerdedir.” dedi.
Her şey arşivlerdedir…
O arşivler ki; 2009 yılında Fetö ile mücadele ettiğini öne süren AK partinin önde gelen isimlerinin 2013 yılında Fetö’ye nasıl övgüler düzdüğünü de ortaya koyar.
Arşiv dairesinin sorumlusu aranıyor…