Garip bir milletiz vesselam. Demire kafa vurmaktan tutunuz da, kaçak gazı, çakmakla kontrol etme cesaretini gösteren, ender bir ırkız. Geçen gün, Çanakkale’de, 73 yaşındaki amcamız, Top Mermisini kesip, içinden barutları alayım derken, Hakkın rahmetine kavuştu. Allah rahmet etsin. Bizim de aklımıza yaptığımız gariplikler geldi. Yazılım da, vatandaş görsün istedik. Buyurunuz. 15 senedir fırçalanmayan dişi, dişçiye giderken fırçalamak. Hesap ödemek için kavga etmek. “Yok” cevabına “hiç mi yok?” şeklinde karşılık vermek. Para üstü vermek için para istemek. 2 lira var mı? Neden? Varsa tüm para vereyim… Avrupa’daki otomatlara 2 Euro yerine 1 TL atmak. Tanıdığını görünce, üstüne araba sürmek. Döner ile ayranı aynı anda bitirmek. Her şeyin üstüne dantel örtmek. Elektrikler kesilince, karşı binaların da elektriği kesilmiş mi diye camdan bakmak. Kumandayı naylonla kaplamak.Turistlere Türkçe bir kelimeyi anlaması için, “yüksek sesle” söylemek. Tiyatroya ya da konsere gittiğinde, koltukları sayıp, organizasyon sahibinin ne kadar kazandığını hesaplamak. Adres soranlardan para istemek. Milli maçta ve düğünde sevinçten havaya ateş etmek. Bozulan elektronik eşyaları vurarak tamir etmeye çalışmak. Daha o kadar çok garipliklerimiz var ki, anlatmakla bitirilemez.
AZICIK KAHKAHA
Akşehir kadısı, keyfine düşkün bir adammış. Akşehir’de halkın yanında içki içemeyeceğini iyi bilen kadı efendi, canı içmek isteyince; şarap şişesini alıp, bağlara gidermiş. Kadı efendi bir gün şarap şişesini alıp bağlara gitmiş, kendisini kimsenin görmeyeceği bir yere varınca; şarabını içmeye başlamış. İyice sarhoş olan kadı efendi, cübbesini, sarığını bir yere fırlatıp atmış ve kendisi de sızıp kalmış.
Nasrettin Hoca’nın da, bir cübbeye ihtiyacı varmış. Üstündeki epey eskiymiş. Yerlere atılmış cübbeyi görünce, hemen alıp sırtına giymiş. Kadı akşama doğru ayılmış, bir bakmış ki; cübbe yok. Cübbesini arayan kadı efendi, bulamayınca; çalındığını sanmış. O halde evine gelen kadı efendi, adamlarına emir vermiş:
– Yarın sabah kimin sırtında benim cübbeyi görürseniz; hemen yakalayıp getirin! Ertesi gün çarşıyı pazarı dolaşan kadının adamları, bir bakmışlar ki; kadının cübbesi Nasreddin Hoca’nın sırtında. Bunu gören adamlar, Hoca’yı apar topar yakalayıp, Kadının huzuruna getirmişler. Kadı cübbeyi tanıyınca sormuş:
– Hoca efendi, bu cübbeyi nerden buldun?
– Dün bazı arkadaşlarla bağda dolaşıyorduk. Bir de ne görelim? Saçı sakalı ağarmış, şöyle sizin gibi kelli felli bir adam, zil zurna sarhoş olmuş yatmıyor mu? Yanında da içilmesi haram olan koca bir şişe şarap da var. Cübbesini sarığını çıkartıp atmış. Bu halde oralardan bir hırsız geçecek olsa cübbeyi çalacak. Buna meydan vermemek için cübbeyi aldım. Sahibi çıkınca hemen çıkarıp vereceğim. Şahitlerim de var. Kadı şöyle sakalını bir sıvazladıktan sonra biraz düşünmüş ve demiş ki: – Sen o cübbeyi sağlıkla giymeğe devam et Hoca efendi, o cübbenin sahibi çıkmaz!.. Sağlıcakla kalınız.