PAZARCI TEYZE!
Esnaflık, ayrı bir şey. Herkesin yapacağı bir iş değil. Öyle, üç on paranın hesabını yapmayacaksın. Millete çürük malı kakalamayacaksın. Ama Cuma Pazarında yaşadığımız olay, ne yazık ki, esnaflığın öldüğünü, bazı Pazar esnafının pislik yaparak vatandaşı üzdüğünü gördük. Cuma pazarındayız. Her zaman olduğu gibi, elmacımızdan elmaları aldık. 5,5 lira tuttu. Adam, ‘5 lira ver yeter’ dedi. Gayet doğal. Böyle olacak. Yan tarafta, bir hanım ablanın tezgâhına yanaştık. Taze soğan, taze sarımsak aldık. Ne kadar? Diye sorduk. 5,5 lira dedi. 5 lira olmaz mı? Diye sorduk. Hiçbir gerekçe göstermeden, “Olmaz” dedi. Elimizi cebimize attık. 50 kuruş yok. Çıkarıp 1 lira verdik. Üstü kalsın dedik. Kadın, olmaz abi, 50 Kuruşunu al diye ısrar etti. Almadık. Peşimize geldi yine almadık. Siz olsaydınız ne yapardınız? Aldığınız malı geri bırakır, başka yerden mi alırdınız? Ya da bizim yaptığımız gibi 50 kuruş bahşiş! mi verirdiniz? Bize göre yaptığımız daha etkili… Kadın da biraz ar haya varsa utanmıştır. Malı geri bırakmaktan daha etkili bir hareket yaptığımızı düşünüyoruz. Anlayacağınız, öyle insanlar var ki, cimrinin önde gideni. Ne diyelim. Allah ıslah etsin.
PERÇEM DÜŞTÜ
Kel göründü. Günlerdir, evet – hayır derken, Referandum da gelip geçti. Bu yazıyı yazdığımızda, daha bir gün vardı. Sonuçları bilmiyoruz. Ama sizler bu yazıyı okurken, sonuçlar belli olmuş olacak. Referandum önce evetçiler, şu olacak, bu olacak, güzel şeyler olacak dediler. Hayırcılar ise, memleket, Cumhuriyet elden gitti dediler. Bugün 17 Nisan. Etrafınıza, hayatınıza bir bakın. Ne değişti. Allah aşkına. Cumhuriyet elden gitti mi? PKK terörü bitti mi? Enflasyon düştü mü? Tabidir ki, bizler, propaganda zamanlarında söylenenleri, vaatleri anlatıyoruz. Vatandaş da zannetti ki, hemen her şey, dört dörtlük olacak. Dünya dönmeye devam ediyor. Merak etmeyin. Hayır da çıksa, evet de çıksa, Türkiye Cumhuriyeti yerinde kalacaktır. Gelin, referandum öncesi kırdığınız kalpleri tamir etmeye bakın. Çünkü biz Tek Milletiz. Ve başka Türkiye yok.
GÜLMECE
Büyük şirketlerden birinin patronu, bilgisayar sistemleriyle ilgili önemli bir arızanın acilen giderilmesi için, bilgisayar mühendislerinden birinin evine telefon etmiş: – Alo!.. Karşı taraftan fısıldayan bir çocuk sesi duyulmuş: – Alo… Patron sormuş: – Baban evde mi? – Evet. – Onunla konuşabilir miyim? – Hayır. – Peki, annen evde mi? – Evet. – Peki, onunla konuşabilir miyim? – Hayır. – Orada başka kimse var mı? – Evet, bir polis memuru var. Mühendislerinden birinin evinde polisin ne işi olduğuna anlam veremeyen patron yine sormuş: – Memur beyle konuşabilir miyim? – Hayır, şu anda meşgul. – Neyle meşgul? – Annem, babam ve itfaiyeci amcalarla konuşuyor. Meraklanan ve endişelenen patron, telefondan gittikçe artan bir gürültü duyunca sormuş: – Bu ses de ne? – Helikopter. – Neler oluyor orada? – Arama ve kurtarma timi geldi. Patron endişeli ve neler olduğunu bilememenin kızgınlığı içinde, fısıldayarak konuşan çocuğa bağırarak sormuş: – İyi de neyi arıyorlar? Küçük çocuk kıs kıs gülerek cevap vermiş: – Beni arıyorlar!.. Sağlıcakla kalınız.