HAYDAN GELEN!
Hu’ya gider! Sözcüğünün anlamını biliyor muyuz? Vallahi biz de bilmiyorduk, Yeni öğrendik. Sizinle de paylaşalım istedik. Bu atasözü içinde geçen “Hay” ve “Hû” gerçek anlamıyla Allah demektir. Yani Allah’tan gelen, yine Allah’a gider anlamındadır. Ancak halk arasında zamanla, mecazi bir anlam kazanarak, akıllarda kalmıştır. Kolay ve emeksiz kazanılan şeyler, kıymeti bilinmeden tekrar Allah’a döner. Kalıcı tüm dünya varlıkları, emek sarf edilerek ve alın teri dökerek kazanılan şeylerdir. Türkçe’de “hay-huy” diye ilginç bir deyiş vardır. Sözgelimi “ömrü hay-huyla geçirmek”ten söz eder ve böylelikle zamanın boşa harcandığını kastederiz. Tabirin Türkçe’de ne zamandan beri kullanıldığını bilmiyorsak da, burada sûfilerin, dervişlerin zikirlerine yönelik olumsuz bir yönelme bulunduğundan şüphe yoktur. ‘Hay’ ile Cenabı-ı Hakk’ın ‘Hayy’ (Diri) isminin, ‘huy’ ile de ‘Hu’ (Hüve=O=Vücut) isminin kastedildiği gerçektir. Güya bilinçli ameller içinde olmaksızın, kişi vaktini hay-huyla (“Hû, Hû” demekle) geçirirse, ömrünü âdeta ‘boşa’ harcamış olacağı söylenilmek istenir. Nitekim “haydan gelen huya gider” deyişi de halkın zihninde bu anlama eş bir olumsuzluk içeriyor. Çünkü bu deyiş, Türkçe’de “Amel etmeden, emek vermeden, çaba harcamadan yapılan işlerden bir yarar hâsıl olmaz, zira hiçten ancak hiç çıkar” anlamında kullanılır. Allah(c.c), bizleri ömrümüzü, boş beleş işlerle geçirmekten muhafaza eylesin.
ESKİ TAS, ESKİ HAMAM!
Geçen hafta otobüsle giderken, bir de ne görelim. Önümüzde bir konvoy. Bekleyip duruyor. Biz de sıraya girdik. Kavşakta polisler. Trafik ışıkları bir yanıp, bir sönüyor. Dört taraftan da hareket yok. Ne oluyor diye merak ederken, tepe lambası yanan araçlar, peş peşe havaalanı yolundan gelip, kavşaktan geçmeye başladılar. Meğer Bakan Bey geliyormuş.30 Yıldan fazla memuriyet ve idarecilik yaptık. Eskiden bunlar olağan şeylerdi. Bir bakan mı gelecek. Harıl harıl hazırlık yapılırdı. Sonra, protokol hep birden, şehir sınırında toplanırdı. Bir tarafta, Deniz kent, diğer tarafta Mıhlı Çayı… Tabi ki bu kadar kalabalık şehrin içine girince, trafik alt üst olurdu. AKP iktidara gelince, bu gibi tantanaları kaldırdığını ilan etti. Karşılamalar yapılmayacak denildi. Bravo dedik. Bir süre de uyuldu. Ama ne yazık ki, geçen zaman, eski adetleri yeniden hayata geçirmiş. Anlayacağınız bir Arpa boyu yol gidememişiz.
GÜLMECE
Bir ülkede bir bakan, kendisini gazetecilere hiç sevdirememiş. Bakan ne yaparsa yapsın, basın mensuplarına bir türlü yaranamıyormuş. Basının kendisiyle uğraşması bakanın canına tak etmiş, kendi kendine “Öyle bir şey yapayım ki; gazeteciler mat olsun” diye düşünürken, aklına parlak bir fikir gelmiş. Bakanın bazı özel yetenekleri varmış, bu yeteneklerinden birini kullanarak basın mensuplarını etkilemeye karar vermiş. “Bakan, pazar günü saat 10.00’da denizin üzerinde yürüyecek.” diye hemen bir basın bildirisi yayınlamış. Pazar sabahı saat 10.00’da tüm basın mensupları bildiride belirtilen yerde toplanmışlar. Bakan gelmiş ve elindeki bastonuyla denizin üzerinde yürümeye başlamış. Basın mensupları şaşkınlıkla bakarken, bakan denizin üzerinde yürüye yürüye karşı kıyıya geçmiş. Fakat ertesi gün, bütün gazetelerde, şu başlık varmış: “Bakan yüzme bilmiyor!..” Sağlıcakla kalınız.