Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ahmet Akoğuz

Köy Enstitüleri

Küçük bir çocuktum babam hafta sonlarında piknik yapmak için Hasanoğlan Köy Enstitüsü bahçesine beni götürürdü. Hatırladığım geniş alanlarda terk edilmiş tek katlı sağlam binalar, kümesler, ahırlar vardı. Bahçede çeşitli meyve ağaçları, tavuklar, ördekler, tavus kuşları. Çocuklar için ve kümes hayvanları için adeta bir cennet yaratılmış gibiydi. O dönemde okulun nasıl işlediğini hatırlamıyorum. Adının Hasanoğlan Köy Enstitüsü olduğunu okumuştum ve hiç öğrencisi olmadığını hatırlıyorum. Bir de o okuldan mezun olmuş babamın öğretmen arkadaşlarının bana derslerle ilgili sorular sorarak nasıl beni sıkıştırdıklarını hatırlıyorum. Sonra yıllarca adını duymadım bu okulun. Bu okulun adını unutmanın sadece bana değil, yıllar önce tüm Türkiye’nin hafızasına yöneltilmiş olduğunu büyüyüp kendi seçtiğim kitapları okumaya başladığımda anladım.

Atatürk’ün Türk halkının okuma yazma oranının çok düşük seviyede olduğu yıllarda eğitim seferberliği için önce askerlikten terhis olan köy çocuklarını okuma yazma öğretmesi için kendi köylerine görevlendirmesi ile başlamış Köy enstitüleri fikri. O yıllarda 17 milyon vatandaşın 15 milyonu köylerde yaşıyormuş ve 40 bin köyün 5 bininde okul varmış. İsmet İnönü Cumhurbaşkanı olduktan sonra Hasan Ali Yücel Maarif Vekili olur. Köy Enstitülerinin kurulması için İlköğretim umum müdürü İsmail Hakkı Tonguç ile kolları sıvarlar ve sadece Türkiye’de uygulanan özgün bir sistem başlatırlar.

Köy çocuklarının kendi köylerinde eğitim verebilme ve eğitimin yaygınlaşmasını sağlayan öğretmenler olması için sınavla en zeki çocuklar bulunmuş. Kız öğrencilerin de öğretmen olması için pozitif ayrımcılık yapılmış. Öğrenciler okuyarak,yaparak, düşünerek, üretimle eğitimi bir arada yaşayarak yetiştirilmişler. Köylerinde sadece öğretmen değil eksikliği duyulan her konuda yeterli hale geliyorlardı. Köyün mimarı, ziraat mühendisi, sağlık teknisyeni, yapı ustası oluyorlardı. Köylüler bilinçli eğitimli vatandaşlar ve üreticiler oluyorlardı. İşte tam da bu sebeplerden dolayı çok partili döneme geçiş zamanlarında hedef tahtasına konulmuş ve kısa bir ömrü olmuş okulların. Toprak ağaları soru soran ve hakkını arayan gelişen köylerden rahatsız olup, devletin tüm yetkilileri ve millet vekillerini, Köy Enstitülerinin kapatılması için çalışmasını sağlamışlar. Oysa bıraksalar da köylerde yaşanan fiziki gelişim, üretim artışı halka halka imece usulüyle tüm Türkiye’ye yayılsaydı. Köylüler kendi yurdunda zenginleşeceklerdi. Yerini yurdunu fakirlikten kurtulmak için terk etmeyecekti. 60’lı yıllardan itibaren başlayan ve günümüze kadar devam eden kente göç başlamayacaktı. Göç ettikleri kentleri, mega köyler haline getirmeyeceklerdi. Hep şikayet ettiğimiz Milli eğitim sistemimiz, sürekli değişen Milli Eğitim Bakanlarımız ve her gelenin yeni bulduğu sınavlar ve değiştirilen eğitim sistemlerimiz; o günlerde yapılan haksızlıkların günahını mı ödüyoruz acaba?

 

 

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Tüm Hakları Saklıdır. | Renowtech