Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Yusuf Eroğlu

ESKİ RAMAZANLAR

1. Mahmud döneminde, iki defa şeyhülislamlık makamına gelen Dürrizade Seyyid Abdullah Efendi¸ İstanbul’un sayılı zenginlerindendi. Üsküdar Doğancılarda inşa ettirdiği¸ Paşa Kapısı diye anılan, saray yavrusu muhteşem konakta yaşamaktaydı.

Sultan Mahmud¸ bir yaz günü Ramazan akşamında¸ şeyhülislamın konağına adeta bir iftar baskını düzenledi. Yanında bakanları¸ önde gelen devlet adamları ve hizmetine bakanların oluşturduğu hatırı sayılır bir kalabalık vardı. Haber vermeksizin gerçekleştirdiği ziyaretle, Dürrizade’ye sürpriz yapmak istedi. Tabii¸ o anda konak halkını tarif edilemez bir panik havası sardı. Etekleri tutuşarak efendisi şeyhülislam hazretlerine koşan kâhya¸ ellerini iki yana açarak şöyle sordu:– Ne yapacağız şimdi? Ama Dürrizade hiç telaş göstermedi. Ev halkına ayrılan yemekler misafirlere verilecek¸ kendi yemeği de padişaha takdim edilecekti. Neticede¸ bütün olumsuz şartlara rağmen, her şeyiyle dört dörtlük bir sofra kuruldu. Sultan Mahmud hizmetkârı çağırtarak tebrik etti.– Yemekler gerçekten nefis olmuş. Sadece bir şey dışında. O da¸ şu billur kâse içindeki hoşaf biraz ılık olmuş¸ dedi. Kâhya ya da o zamanki ismiyle Kethuda¸ padişahın bu küçük eleştirisi üzerine¸ elleri göbeğinde bağlı¸ başı hafifçe eğik bir vaziyette cevap verdi:– Biraz karıştırılınca kendiliğinden soğur efendimiz. Padişah¸ işte o zaman işin farkına vardı. Ve dile getirdiği tek kusurun da geçersiz olduğunu gördü. Çünkü billur zannettiği hoşaf kabı¸ içi oyularak kâse süsü verilmiş bir buz kalıbıydı.

TERAVİH

Sultan II. Abdülhamid devrinde, bir Ramazan gününde sarayda teravih namazı kılınıyordu. İmam normal zamanda, yatsı namazını ağır, ağır kıldırdığı halde, sıra teravihe gelince, acele, acele kıldırmaya başlamıştı. İmamın arkasındaki safta bulunan Hemşinli Mahmud Efendi, selamdan sonra dayanamayıp imama sordu:– Yatsı namazını kimin için kıldırdın?– Allah için.– Hâşâ yatsının Allah’ı başka¸ teravihin Allah’ı başka mı? Onu neden yavaş kıldırıyorsun da teravihe gelince acele ediyorsun? O sırada Hünkâr Mahfili denilen bir kafes içerisinde, namaza eşlik eden Abdülhamid Han kafese vurdu ve imama şu emri verdi:– Hoca haklı¸ dediğini yap!

Sağlıcakla kalınız.

 

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Tüm Hakları Saklıdır. | Renowtech