Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Çevre avukatından tarihi uyarı

2017 yılında Çanakkale çeşitli

2017 yılında Çanakkale çeşitli çevre tehditleriyle karşı karşıya kaldı. Kazdağları’ndan Gökçeada’ya, Atikhisar’dan Kirazlı’ya kadar pek çok alan, maden şirketlerinin tehdidi altında… Çevre denilince akla ilk gelen isimlerden biri olan Çanakkale Barosu’nun Çevre Avukatı Av. Ali Furkan Oğuz, çalışmaları gazetemize değerlendirirken, geleceğimiz için tarihi uyarılarda da bulundu. Oğuz, konuşmasında Çanakkale’nin değerleri olan Kazdağları ve Gökçeada gibi alanların ekolojik dengelerin ön planda tutulduğu bir alan olması gerektiğini ve acilen ülke politikası olarak bu konuda karar alınması gerektiğini ifade etti.

Kent halkı ortak ağızdan tepkisini ortaya koydu. Çanakkale; Kaz Dağlarından Gelibolu’suna, Troia’dan Bayramiç’e tarihi ve üretimsel alanlarla donanmış bir şehirdir. Vatandaş ise naturel coğrafyaya vurulan kazmalar ve kesilen oksijen kaynakları hakkında oldukça tepkili… Tek bir ağızdan Çanakkale’nin Altını üstüne getirmeyen vurgusu yapıyor.

Kentin yılın son günlerinde öne çıkan gündem konusu çevre tahribatı oldu. Kentin farklı bölgelerinde faaliyette olan maden ocakları ve termik santraller, vatandaşı bezdirdi. Bu bezginliğin üzerine bir de son günlerde Gökçeada bölgesinde Altın arama faaliyeti ortaya çıkmıştı. Ada halkı konunun faaliyete geçmesine değil, konuşulmasına bu fikrin söze dönüşmesine bile tepki gösterdi ve geri adım atıldı. Atikhisar barajı bölgesinde ve Gökçeada’da altın arama faaliyetlerine kentin dört bir yanından tek ses yükseldi. Vatandaş Çanakkale’nin altını üstüne getirmeyin vurgusu yaptı.

Çanakkale Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı, Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Üyesi Av.Ali Furkan Oğuz konu ile ilgili gazetemize bilgilendirmelerde bulundu. Oğuz, kentte yapılması planlanan maden faaliyetleri hakkında çevre kirliliği ve ortaya çıkacak tahribat hakkında teknik bilgiler üzerinde durdu.

“ÇANAKKALE COĞRAFYASI KARIŞ KARIŞ PARSELLENDİ”

“Çanakkale coğrafyası karış karış vahşi madencilik ve termik santraller projeleri ile parsellenmiş” olduğunu belirten Oğuz, “Çanakkale’de planlanan altın, gümüş, nikel vb. Vahşi madencilik projeleri hakkında verilen ÇED Gerekli değildir ve ÇED Olumlu Kararları’nın iptali istemli, Çanakkale Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu olarak açmış olduğumuz davaların sayısı 40’a yaklaştı. Ve bu davaların 30’a yakını ise ne yazık ki son 3 yılda açıldı.

 “RUHSAT OLMAMASINA RAĞMEN KİRAZLI’DA AĞAÇLAR KESİLDİ”

Şu an, ruhsat olmamasına rağmen yapılan ağaç kesimleri ile gündemde olan Çanakkale Kirazlı Altın Madeni Projesi hakkında verilen Çed Olumlu Kararı’nın iptali istemli ve de kazanmış olduğumuz ancak sonradan kaybedilen davada bilirkişi aynen şu cümleleri kullanmıştı: ‘Kaz Dağları’nın bir maden bölgesi mi yoksa doğanın korunduğu, ekolojik dengelerin ön planda tutulduğu bir alan mı olacağına ülke politikası olarak karar verilmelidir.’

2017 yılına geldiğimizde ise kararın verildiğini, Çanakkale’nin parsel parsel maden ve termik santral projeleri ile kuşatıldığını görmekteyiz. Gerçekleştirilecek projeler, yalnızca altın ve gümüş madeni arama projesi olarak kalmayacak, sonrasında işletmeye geçilecek ve de bölge; yöre halkı için telafisi imkansız zararlar oluşmaya başlayacaktır.

“KANSER VAKALARINDA ARTIŞ GERÇEKLEŞECEKTİR”

Altın madenciliğinin çevreye ve insan sağlığına etkileri; estetik bozulma, ekosistemin bozulması, tozluluk, yer altı ve yer üstü su kaynaklarının kirlenmesi, hava kirliliği, gürültü, kaza ve yangın riski, ormanlık alanların yok olması, asit kaya drenajı ve buna bağlı ağır metal içeriği yüksek asidik suların bölgeyi kirletmesi, toprak kirliliği, insanlarda çeşitli hastalık, kanser vakalarının artması, tarımın ve hayvancılığın olumsuz etkilenmesi ve de ekolojik yapının, ekolojik dengenin geri dönüşülemez derecede tahrip olması şeklinde ortaya çıkacaktır.

Altın madenciliği ile siyanürden tutalım zehirli ağır metal kirlenmesi, su kaynaklarının kirlenmesine, erozyon, toz, hava kirliliği, ormanların yok edilmesi gibi pek çok zarar kapıdadır. Asbest tehlikeli bir kanserojen madendir. Uranyum, toryum, radyum radyoaktif madenlerdir. Cıva ağır bir zehirleyicidir. Arsenik ağır bir zehirleyicidir, Arapça adı “zırnık” tır, eskiden fare zehiri olarak kullanılırdı, bugün ise haşerat ilaçları hammaddesi olarak kullanılmaktadır.

YERALTI SU HAZNELERİNİN DERİN SONDAJLARLA ZEHİRLENMESİ

Her ne kadar proje tanıtım dosyalarında 44 adet sondajdan bahsediliyorsa da bir altın madeni işletmesi açmak için en az 500 tane sondaj gereklidir. Küçük çaplı bir altın madeni rezervi bulmak için yola çıkılıyorsa, bunun için 44 sondaj değil, ileride 500-800 arasında sondaj yapmak gereklidir. Maden işletmesine geçmeden önce gerçekleştirilen sondajlar zaten başlı başına bir çevresel tehdittir. Yaşam alanlarına ve yeraltı suyu haznelerine on binlerce ton kirletici, zehirleyici sondaj sıvısı basılması kaçınılmazdır. Bu projenin de 44 sondaj ile kalmayacağı ortadadır.

 SONDAJLARDA KULLANILAN ZARARLI MADDELERİN MİKTARI

Projeyi bir altın arama projesi varsayarsak, ileride rezerv hesaplama öncesine kadar toplam olarak 600 kadar sondaj yapılması bir zorunluluktur, aksi taktirde altın madeninin rezervi saptanamaz.

Toplam sondaj kuyusu sayısı: 600 olarak kabul edelim

Her bir kuyudaki çamur kaçağı: 100 ton

Genel toplam: 60 000 ton (sondaj döngü sıvısı veya cıvık çamur)

“60.000 TON KİRLETİCİ VE ZEHİRLİ ÇAMUR”

Böyle bir maden işletmesi öncesinde 60 000 ton kirletici ve zehirli çamur doğrudan yeraltı su haznelerine basılmış olacaktır. Bu ürkütücü bir sonuçtur. Bu kadar zehirli çamur, fay kırıkları ve kaya çatlakları boyunca geniş alanlarda yeraltı su haznelerine karışarak kaynak sularını içilemez ve kullanılamaz edecektir.

Çok değil, bir 5 yıl sonra keşke dememek için, Gökçeada’yı, Kaz Dağları’nı, Cerattepe’yi, Efemçukuru’nu, Bergama’yı yitirmemeliyiz. Yaşam alanlarımıza, çocuklarımızın geleceğine ve de ait olduğumuz bu güzel coğrafyaya sahip çıkmalıyız.

Kaz Dağları ve Gökçeada bir maden bölgesi değil, doğanın korunduğu, ekolojik dengelerin ön planda tutulduğu bir alan olmalıdır. Ülke politikası olarak acilen bu konuda karar alınmalıdır.” açıklamalarında bulundu.

Tunahan Ünsal

 

%d
Tüm Hakları Saklıdır. | Renowtech