Kayıp kedi, 17 yıl sonra sahibine geri dönmüş. Hollanda’nın Almere kentinde gerçekleşmiş bu olay. Kedinin marifeti değil bulunması, takılan çipten tanınmış. Şu anda sahibinin evinde ama karantinada. Pirelerden kurtulması bekleniyor. Kedinin adı Lolipop.
Lolipop, yuvarlak saplı şekere verilen genel bir ad. İlk kez Amerika’da 1765’te satıldığı tespit edilmiş. Büyük çaplı üretimi ise 1920 yılını bulmuş. Dünyada girmediği ev yoktur dersek, abartmış olmayız…
Lolipop şekeri bana, küçük bir çocukken, tertemiz giyimli sokak satıcılarının Macun Şekeri’ni hatırlattı. Yuvarlık bir tepside, üçgen dilimler halindeki bölmelerde renk renk macunlar olurdu. Satıcıya, biraz açık yeşil, turuncu da olsun, kırmızı da, aa şu maviyi mutlaka sar çubuğa derdiniz… Tahta bir çubuğa söylediğiniz renkteki şeker macunlarını sarardı satıcı. Macunun tahta çubuğa sarılması için çubuğu habire döndürürdü. Çubuğun ucunda bir top oluşur, renkler birbirine karışır ve harika bir gökkuşağı oluşurdu.
Şeker macunu dediğim, ısıtılarak macun haline getirilmiş toz şekerdi. Renklerini ise gıda boyası sayesinde alıyordu. Yani çubuğunuzda bir renk cümbüşü vardı ama tadı aynıydı. Şekerdi hepsi…
Amma velakin gerçek şekerdi!
Artık piyasada şekerin adı var, tadı var ama kendisi yok. Doktorum,’evde toz şekerden yaptığınız şuruba güvenin’ dedi. Yani? Bu şurupla yaptığınız tatlılara güvenin. Yani? Artık neredeyse her yerde NBŞ (Nişasta Bazlı Şeker) kullanılıyor. Çikolatadan salamuraya, koladan helvaya, bisküvi, mayonez, ketçaptan hazır çorbaya… Bir çok üründe Mısır şurubu… Zehir diye nitelendiriliyor bu şeker. Acıyı bal eyledik demişti şair ama bu başka, tatlıyı zehir eyliyorlar.
“Efendim, kapitalizmin son vardığı aşamada yaşanan tıkanıklıkları, krizleri ve hatta çöküşü, otoriter-otokrat eğilimli yönetimlerle aşma trendi var. Bakınız Amerika’dan Avrupa oradan ülkemize ve Asya ülkelerine yayılan bu yönetim şekli…”
Şu sıralar buna benzer tespitler okuyorum. Veya son seçim sonuçları üzerinde, Amerikan-İran gerginliğinin izlerini arayan tespitler paylaşıyor ‘köşeciler’.
Bir gazetede köşesi olmayan, Facebook gibi (a)sosyal mecrada aforizmalar yazıp kendini rahatlatamayan, güvendiği dağlara kar yağanlar ne yapıyor acaba? Öyle ya, nerdeymiş hani Muharrem İnce? Evli evine köylü köyüne olduk şimdi öyle mi?
Üzerimize resmen bir şal örtüldü farkında mısınız? Harry Potter’daki görünmezlik şalı gibi… Artık Anayasa yok, yasalar yok. Var ama yok. Bir varmış, bir yokmuş gibi.. Şimdi biz yokmuş kısmındayız. Olacak inşallah. Veya next İnşallah!
Cülus kelimesi tekrar dolaşıma girdi. ‘Gül döktüm yollarına’ bir şarkı sözüydü, değişti. ‘Gül döktüm cülus yollarındaki arabana’ olacak. Uymadı ama… Olsun uyması gerekmeyecek. ‘Beraber ıslandık biz yollarda’ yok. Çünkü artık ıslanmak yok. Bürokrasiyi kaldırdık çünkü.
Böyle uzuyor gidiyor. Bir ortamda karşılaştık arkadaşla, ikimiz de emekliyiz. Gitti gideriz yani. Herkes seviyor o yüzden bizi…
“Dikkat ettim Reis’in yüzü asık seçimlerden beri” dedim. “Evet ya, ben de fark ettim dedi” arkadaş. “Hiç tadı yok gibi” diye ekledi. Ben de “hiç beğenmedim halini, çok düşünceli patron” dedim.. Bakalım dedi arkadaş, Reis işini bilir! diyerek noktayı koydu.
Peki bizim şekerler ne olacak diye düşündüm… Sanki aklımı okudu,
“Şekeri bırak oğlum, sağlığa zarar” diye önümdeki çay tabağından şekerleri aldı arkadaş.
Gülümsedim.
“Yanlış getirmiş çocuk, çayı yıllardır şekersiz içerim.” Dedim.