Bir Kötülük Korosu mu diye düşünüyorum bazen “bu toplum”. Bana ayrılan yerden bu şaşalı koroya bakıyorum dikkatlice, iyice inceliyorum tepeden tırnağa.
Arkası seyirciye dönük bir şefi var bu Kötülük Korosu’nun. Bir çeşit gölge sanki. Göremiyoruz. Sırtının kıvramları ve eliyle vurguladığı ölçüler dışında hiç bir şey göremiyoruz. Onun havada garip şekiller çizen ellerini, her biri kendi üzerine düşeni dikkatlice yapmaya çalışan, KÖTÜLÜK KOROSU’nun üyeleri dikkatle takip ediyor.
Kimisi tizden söylüyor söyleyeceğini, kimisi pesten.
Kimisine ikinci ses olma görevi verilmiş.
Ama nihayetinde,
Her kafadan aynı ses çıkıyor.
Ne kadar kötü değil mi?
Bu kadar sindirebilmemiz bu kötülük meselesini toplum olarak, toplumun; kötülüğün rönesansını yaşaması ki buna Kara Çağ’da diyebiliriz bence, hayret uyandırıcı.
(insanlardan oluşan bu kalabalıktan dem vurmak gerektiğinde kötü kalabalık da diyebiliriz)
Bu Kötü Kalabalığın’ın en başı çeken sorunu sanıyorum ki ahlaki olgunluktan kaçınan insanlar. Bireysel bir ahlaki olgunluktan bahsetmeye çalışıyorum doğrusu. Ahlakçılık yapma gibi bir niyetim yok. Ahlaki olgunluğun da cetvelle ölçülemeyeceği belli. Aslında insanın kendi içinde yaşattığı bir ahlaki tutarlılıktan bahsetmeye çalışıyorum. Kim daha ahlaklı yarışından ziyade.
Kötülük Korosu’na her gün yeni bir ses ekleniyor gibi.