Ekranlara çıkmasının yasaklanması sonrasında verdiği bir röportajda şöyle demişti Seyfi Dursunoğlu.
“Bunun nedeni yaptığım iş değil. Nedeni, bir fikir anlaşmazlığı diyebilirim. Aslında bunun içinde ideoloji var, ama ben fikir anlaşmazlığı diyorum. Başkalarının, bu yaştan sonra beni şekillendirme isteğine tahammülüm yok.”
Çok değil iki gün önce, bir muhabbetimiz dönüp dolaşıp Seyfi Dursunoğlu’na gelmişti. Güzelce anmıştık kendisini. Cuma akşamı da öldüğünü öğrendim. Çok da üzüldüm.
Kendisinin, nevi şahsına münhasır bir insan olduğunu düşünmüşümdür hep. Sivri zekası, hazır cevaplığı hep hoşuma gitmiştir. Röportajlarını ya da çıktığı programları izlemeyi de çok severim “ince bir ruh” çok iyi bir tanımlama olabilir kendisi ile ilgili.
Kor gibi kendisi. Maşa yoksa insanı yakar. Zaten kariyerini üzerine inşa ettiği HUYSUZ VİRJİN’in olayı da tam olarak bu.
Huysuz virjin karakteri için “geçitsiz” diyebilirim galiba. Hiç geçit yok. Hep bir adım önde durur. Güzel bir mühendislik var o karakterde.
İçi dış, dışı iç yapıyor bir bakıma. Nerde durursanız tam karşısında konumlanıyor.
Göğüs göğüse çarpışıyor sonra. Tabi hazır cevap olma gibi sonradan edinilemeyecek bir özelliğe sahip o sebeple bu çarpışmalardan genelde galip ayrılıyor kendisi.
Huysuz Virjin olarak değil de Seyfi Dursunoğlu olarak izlediğim zamanlarda çok duygusal bir insan olduğunu sezinlemiştim. Tuhaflıklar, kötülükler ve gariplikler karşısında daha duygusal bir yerde duruyor gibime gelmişti. Huysuz Virjin bunun tam tersi. KAFA GÖZ GİRER ADAMA, İKİ SEKSEN YATIRIR.
Galiba
Huysuz Virjin; Seyfi Dursunoğlu’nu hırpalayan Huysuz Toplum’un eseri.
Vasiyetini ÇYDD’ne bırakmış kendisi.