20 Temmuz 1974 Kıbrıs Türk halkını özgürlüğüne kavuşturan ‘Barış Harekatı’nın üzerinden tam 43 yıl geçti. Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 43. Yıldönümünde, Harp Malulü Gazi Muhabere Telsiz Teknisyeni Kıdemli Başçavuş Necdet Erdinç ile o dönemde yaşanılanları konuştuk.
Kıbrıs Barış Harekatı Cumhuriyet tarihimizin en büyük zaferlerinden… Hafızalara ‘Ayşe tatile çıktı’ parolası ile kaydolan Harekâta dair yaşanılanları Çanakkaleli Harp Malulü Gazi Necdet Erdinç şu ifadelerle aktardı;
“Astsubay olarak orduda görev alıyordum. Ne tesadüf ki Rum’lar 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’ı elimizden almak için darbe gerçekleştirmişti. Darbenin amacı Kıbrıs’ı Yunanistan topraklarına katmaktı. O zamana kadar Kıbrıs Yunanistan, Türkiye ve İngiltere’nin garantörlüğü altında idi. Başbakan Bülent Ecevit gerekli siyasi adımları attı fakat sonuç alamadı. Türklerin orda yaşadığı zulümden haberdardık ve bu uzun yıllardır devam ediyordu. Yeterli silahımız, uçağımız yoktu. 8 Ağustos 1964’te Eskişehir’den Kıbrıs’a, 4’lü Filo Komutanı olarak gönderilen Cengiz Topel’in uçağı Kıbrıs üzerinde tehdit amaçlı uçtu ancak uçuş esnasında vurularak düşürüldü. Topel, paraşütle atlamayı başardı ancak esir alındığı Rumlar tarafından şehit edildi. Kıbrıs’ta ilk Türk hava harp şehidi olan Topel’in hastanede öldüğü açıklandı, ancak ısrarlı girişimler sonucu 12 Ağustos 1964 tarihinde Rumlardan alınabildi. 14 Ağustos 1964’te Edirnekapı’daki Sakızağacı Hava Şehitliği’nde toprağa verilen Topel’in adı askeri üs, havaalanı ve çok sayıda okula verildi.”
TOROS DAĞLARI’NDA KONAKLADIK
“Biz 17-18 Temmuz’da birliklerimizden ayrıldık. Ben Konya Ağır Bakım fabrikasında görev yapıyordum. 22 yaşında bir astsubayım. Muhabereci olarak Kıbrıs Harekâtına katılmak üzere yola koyulduk. Konya ovasına araçlarımız sıralanınca düşündüm bizim o kadar askeri aracımız var diye… Hava çok sıcaktı… Akşam Toros Dağlarında konakladık, sonra yine devam. Toros Dağlarına kapalı farlar ile tırmandık. Dağlar dik, yol bilmiyoruz. Sabah gözlerimizi bir açtık, her yerde helikopterler var. Bizi Kıbrıs’a taşıyacak. Bir helikopter 11 asker alıyor. Başladılar bizi taşımaya… Ben helikopterden paraşütle atlamayı bilmem. Ama attık kendimizi.”
ELİMİZ ÇOK ZAYIFTI
“Doğru düzgün cephanemiz de yoktu, telsizlerimiz de. Bir gün telsizleri bir kontrol ettim. Yarısı çalışmıyor, pili yok vesaire. Komutanım dedi bir asker. Mermi ver bize telsiz yerine. Eğer düşman askeri sizle aynı frekansta ise telsiz konuşmanızı dinler. Esir aldığımız askerler telsiz konuşmalarını hiç dinleyemedikleri için sordular hemen, telsiz konuşmalarını gizlemeyi nasıl becerdiniz diye. Bilmiyor ki biz doğru düzgün telsiz kullanmadık. Harekat bitince hemen durumu rapor ettik tabi. ASELSAN kuruldu. Şimdi kendi telsizimiz var.”
ATAKTEPE’DE GAZİ OLDUM
“Ataktepe diye bir tepe var. Ben muhabereci olduğum için orada telsizlerin başında idim. Komutan bana Ataktepe’yi gösterdi. AN/TRC haberleşmesini kurmak üzere beni tepeye gönderdi. Akşama doğru araçla tepeye vardık. Gece duraklamak zorunda kaldık. Beşparmak dağlarının karşısında Rum tepesi var. Gece bir anda ateş başladı. Sabah olduğunda tepeye vardık ki Kıdemli Başçavuş Bayram Gümüş şehit olmuş. Biz elli askerle birlikte Ataktepe’de görevdeyiz. 39. Tümen’in telefon hattı çalışmıyor. Ne yapsak diye düşünüyoruz. Askerlerden kimi kontrol için göndersem diye tek tek hepsine bakıyorum. Hepsi evli bir ben bekârım. Rumlar karşı tepeden bizi izliyor. 700 -800 metrelik bir mesafe ama hedefteyiz. Kendim gitmeye karar verdim. Sürüne sürüne tepeden inmeye kabloları kontrol etmeye başladım. Sorunu hallettim, geri dönüş yoluna geçtim. Bir kayanın arkasında iken havan mermisi attılar. Bir patlama oldu, her yer kapkara oldu. Yere de düşmek istemiyorum. Bir müddet sonra kendime geldim ama vücudum karıncalanmış. Gökyüzünde bir akbaba uçuyor. Bir yerlerim kanıyor ama nerem bilmiyorum. Neden sonra anladım ki elim parçalanmış akan kan botun içinde donmuş. Zar zor tepeye ulaştım beni gören bir asker hemen bayıldı ben de onun üstüne bayıldım. Sonrası hastane, hava değişimi ve yine harekât…”
TÜRKLERE ETMEDİKLERİ ZULÜM KALMADI
“Orada Türklere etmedikleri zulüm kalmamıştı. Eğer bir oto yoldan köylere doğru giden yol toprak yolsa anlardık ki orası Türk köyüdür. Rumlar bir gün bir köyde yaşlıları ve çocukları silahlarla tarayarak, köyün çöplüğüne gömmüşler. Harekâttan sonra birisi köyden geçerken kızının pijamasını fark ediyor. Çeke çeke bir de eline geliyor ki kendi kızı. İkinci harekâtımızı o köylüleri kurtarmak için yapmıştık.” Dilek Akşen