Kim bilir kaçıncı deprem bu yaşadığımız ve kim bilir kaçıncı kez atılan başlıklar hep “Hazır değiliz” oluyor.
Gerçekten değiliz ve bir türlü olamıyoruz.
99 depreminde Sosyal Konutlar’da oturuyordum. O dönemde de hazır değildim, şimdi de değilim.
Hâlâ bir deprem çantam yok mesela. Bir acil durum planım yok.
Okul hayatım sürerken aldığım ancak artık neredeyse hiç hatırlamadığım deprem anında yapılacaklar eğitiminin dışında, aradan geçen bunca yılda bir kez bile bu yönde bir eğitim almadım. (Ehliyet almak için gittiğim İlk Yardım Kursu sayılmazsa…)
Bu konuyla ilgili olarak tek yaptığım, her deprem sonrasında internette arama yapıp, deprem anında üst katta mı alt katta mı bulunuyor olmak daha avantajlı diye bakmak oldu, ki bu da bir işe yaramadı çünkü depremin karakteristiğine ve bulunduğunuz binaya göre içinden çıkılır gibi bir konu değil.
E tabii, vatandaşı benim gibi olan milletin yöneticisi de farklı olmuyor.
Deprem kuşağındaki bir ülkeyiz diye bas bas bağırmamıza rağmen toplanma alanlarını imara açıyor, eğitimleri ya okullarla ve gönüllülerle sınırlandırıyor, bilgileri yenilemiyor, önlem almıyoruz.
Altına sığınacak ağaç bırakmadığımız gibi, böyle giderse sığınma ihtiyacı duyacak insan da bırakmayacağımızı bir türlü kabullenemiyoruz.
Bir de tabii sosyal medyada falan “Depremler açık giyinen, sokakta öpüşen kadınlar-erkekler, gençler yüzünden oluyor.” diye hönküren bir kitle de hemen peyda oluyor.
Bunların biraz daha leş versiyonlarını Gölcük depremi sonrasında görmüş, onların yerine biz yerin dibine geçmiştik. O konuda da bir değişiklik yok.
Demek ki önceliğimiz bilinç ekmek olmalı.
Taaa en başından en sonuna kadar.
Toplumun her kesimine, kapı kapı dolaşarak gerekirse ne-nasıl yapılır anlatılmalı.
Yoksa bir daha bu kadar şanslı olamayacağımız bir deprem silsilesinde yaralarımızı saracak gücü de bulamayacağız.