Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Esra Çanlı

Nilüfer

Genç edebiyat öğretmeni İrfan’ın, Ankara Keçiören’in sıcak bir temmuz öğlesinde, küçük bir muhallebici dükkanından içeri girerken, evleneceği kadınla tanışacağından henüz haberi yoktu.

O gün, on yedi yaşlarında olan Nilüfer ise masa sekize oturan ve kendisinden bir tatlı önerisi isteyen adama, “Ben en çok sakızlı muhallebiyi seviyorum, dilerseniz size de onu ikram edeyim?” deyip gülümsediğinde, kadifemsi sesinin, ince bilekli narin ellerinin, belini örten parlak kahverengi saçlarının ve iri bal rengi gözlerinin, İrfan üzerindeki tesirinin farkına varamamıştı.

İrfan, Nilüfer’in büyüsü altında, o günü takip eden tam yirmi bir gün boyunca hiç aksatmadan aynı muhallebiciye gelip sekiz numaralı, aynı masaya oturdu ve aynı muhallebiyi sipariş etti. Yirmi birinci gün, muhallebisinden aldığı son kaşığın ardından dayanamayıp istifra ettiğinde ise bu son derece hoş olmayan durumun onu dileğine kavuşturacağını hiç mi hiç kestirememişti İrfan. Nilüfer’in dikkatini çekmesi için, onun tavsiye ettiği muhallebiyi yirmi bir gün boyunca yemesi değil, bir kere kusması gerekmişti.

Getirdiği muhallebinin bir müşteriyi istifra ettirmesi, Nilüfer’i telaşlandırdı. Bu durumun etkisiyle İrfan’a birkaç kez mahcubiyetini belirten Nilüfer, böylelikle hiç farkında olmadan, İrfan’ı kendisine adım atma hususunda cesaretlendirmiş oldu.

Nilüfer; oldukça utangaç, kırılgan ve yetiştirilme tarzı gereği biraz içine kapanık bir kızdı. Kolay kolay hakkını savunamaz, hiç kimseye karşı söz söyleyemez, çevresine sürekli bir mahcubiyet içinde bakardı. Terzilik yapan babasından başka kimsesi yoktu Nilüfer’in. Annesinin, bahçede çamaşır astığı esnada aniden ölü-vermesinin ardından çalışmak mecburiyetinde kalmıştı. İşte, insan dediğin ipe astığı çamaşırlar kurumadan ölüp gidebiliyordu. Nilüfer on üç yaşında anlamıştı bunu. Hayatta her şeyin aniden olduğunu anlamıştı. Bazı felaketlerin ise yavaş yavaş, kendine alıştırarak geldiğini anlamak için henüz yeterince sarsılmamıştı.

İdealist ve tuttuğunu koparan genç öğretmen İrfan ise kendisiyle tamı tamına zıt olan Nilüfer’i büyük bir aşkla seviyordu. Her hafta diğer öğretmen arkadaşlarıyla birlikte gizli olarak çıkardıkları Gündoğan dergisinin köşe yazılarında, Marx’ın, Lenin’in, Deniz Gezmiş’in ardından Nilüfer’i anlatmak istiyordu. Her gece duvarlara büyük puntolarla ‘Kahrolsun Faşizm’ yazarken, polis sirenlerinden koşar adım kaçarken, öğrencilerine Nietzsche’nin, Kafka’nın öğretilerini anlatırken sadece Nilüfer’i düşünüyordu. Nilüfer’i düşünmek, ona devrim gibi geliyordu.

Sonra bir gün yasaklı duvar yazılarına bir yenisini daha ekledi İrfan. Üçüncü buluşmalarıydı. Nilüfer’e ilk defa dokunmuştu o gün, eli tam sırtına değmişti.

“Şu yazıları görüyor musun?” demişti ardından. “İçlerine dikkatli bak.”

Nilüfer, boylu boyunca uzanan duvarı dikkatle inceledi. Farklı ebat ve renklerde birçok yazı vardı duvarda. Okumaya başladı:

“Kahrolsun Faşizm.”
“Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye”
“Bu Pazar Kanlı Pazar”
“Yaşasın Halkların Kardeşliği”
“Nilüfer Benimle Evlenir Misin?”
“Kahrolsun Amerikan Emperyalizmi”
“Tek Yol Devrim”

Yaşamak ve kahrolmak kelimelerinin arasından çıkıp gelen bir evlilik teklifinin, esas itibariyle tam da bu manaya geldiğini bilmeyen Nilüfer, İrfan’ın teklifini gözlerinden boşalan yaşlarla beraber kabul etti. Oysa yaşamak ve kahrolmak kelimelerinin duvarlardan da-ha evvel yazıldığı bazı yerler vardı. Ve Nilüfer ile İrfan’ın alnı tam itibariyle o yerler arasına giriyordu.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Tüm Hakları Saklıdır. | Renowtech