Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Vapur Bey

İnsan Üzerine

İnsanın bizzat kendisinden çok fazla ders çıkarabileceğini düşünüyorum. Kendi kendisini, bir cerrah titizliği ile ameliyat masasına yatırıp iyice inceleyebilir insan. Eksiğini gediğini görebilir. Gerekli müdahaleleri yapıp yine aynı titizlikle yaraları dikebilir.

Kendine herkes bakar bakmasına da samimiyetle bakmak oldukça zordur. Mesela başkalarının yanında çok samimi olamaz insan. Ancak ve ancak kendi ile baş başa kaldığında samimi olabilir. Bütün benliği ile ancak o an var olabilir. Bu var olma sürecini iyi değerlendirebiliyor ise ki iyi değerlendirme burada samimiyetle, korkusuzca anlamına gelir. İşte o insan kendi kendisinin cerrahı olabilmiştir diyebiliriz.

Bebekken çevremizi nasıl kontrol ettiğimizi bir düşünün. Annemizi, babamızı taklit ederek konuşmayı, yürümeyi öğreniriz. Benliğimizin farkına vardığımızda ise bakabileceğimiz yeni bir şeyin daha olduğunu anlarız. Bizzat kendimiz.

Hayret ederim kendi ile baş başa kaldığında, kendi kendini sorguya çektiğinde yumuşak tavırlar takınan insanlara. Bir türlü anlam veremem bu davranışa. Eli korkak bir cerrah gibi gelir bana böyle insanlar. Sanki bir şeyleri yıkmaktan, rayından çıkarmaktan korkarlar. İşler daha da sarpa sarmasın isterler. Bu naif ruh hali -naif burda ironik kullanılmıştır- bana -nedense- tuhaf gelir. Gariplikler silsilesinin ilk kademesi buymuş gibi gelir. Sanki naif dediklerimiz aslında cesur olmayanlarmış gibi. Sanki cesur dediklerimiz aslında naif olmayanlarmış gibi… Birbirine girmiş gibi her şey. Tepetaklak.

İşte böylesine tuhafken insan ruhu, böylesine karmaşıkken düşünceleri kendisine bakmaktan başka çaresi yokmuş gibime geliyor. Narkissos gibi kendisine aşık olmaktan da kaçınmalı tabi. Eşsiz -olabildiğince- bir denge yakalamalı insan. Ancak o şekilde ameliyat masasından iyileşerek kalkabilir.

 Hayvan Üzerine
Su kaplumbağasının beyaz fareyi yediği bir video gördüm yakın zamanda. Akvaryuma atılan beyaz fare su kaplumbağası tarafından öldürülüp yeniyor. “Yahu” dedim. “Bu su kaplumbağaları şirin hayvanlar değiller miydi? Nasıl görüntüler bunlar?” Sonra düşündüm kendi kendime “ölüm ve yaşam” arasındaki dengeyi düşüncelerimizle nasıl da bozuyoruz. Tamam akvaryuma farenin atılması hoş bir şey değil çünkü fare orda habitatı gereği bulunmuyor zaten söylemek istediklerim videodan da bağımsız. Yaşam ve ölümün birbirlerine ne denli zarif bir simetriyle konumlandıklarını unutuyoruz çoğu zaman. Doğuma mucize diyoruz da ölümleri bir türlü sindiremiyoruz. Üzülüyoruz, anlıyorum ama dövünmeli miyiz? O biraz fazla gibi sanki. Ki bile bile seviyoruz sevdiklerimizi, öleceklerini bile bile. Hayat devam ediyor sözcüğü acımasızca kullanıldığı için belki böyle düşünüyoruz bilemiyorum AMA hayat devam ediyor birileri doğuyor birileri ölüyor. Ölmeyi hak eden yüzlercesinin olduğunu düşünmüyor muyuz sinirlendiğimizde? Doğmayı hak etmeyen bir bebek olduğunu düşünenimiz var mı? Ölümlerin hak edilmiş olmadığını anlarsak belki dövünmeyiz ölülerin arkasından. Ölüm hak edilebilen bir şeymiş gibi düşündüğümüzden hep şöyledir belki sitemlerimiz: “Ölmeyi hak etmiyordu”

 

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Tüm Hakları Saklıdır. | Renowtech