Ülke olarak zor bir ekonomik dönemden geçiyoruz. Üretimimiz yok, hemen hemen her ihtiyaç kaleminde dışa bağımlıyız, ihracatımıza ambargolar ya da yüksek vergiler uygulanıyor. Buraya kadar hemen hemen eli kalem tutan her vatandaş aynı görüşte zaten.
Ancak asıl vurgunu yine içeriden yediğimiz de bir gerçek.
KRİZ FIRSATÇLIĞI
Tüm dünya toplumlarında olduğu gibi bizde de taa Osmanlı’dan bu yana pek meşhurdur bu kriz zamanı fırsatçılığı. Bugünün bilinen bazı zenginlerinin atalarının kriz dönemlerinde yaptıkları vurgunlarla bugünlere geldikleri kulaktan kulağa hep aktarılmaz mı zaten?
Üretimin az olduğu dönemde ağır bassın diye su kattıkları pamuklarla köşeyi dönenler, kıtlık zamanlarında ellerindeki tahılı fahiş fiyatlarla satanlar, karaborsacılar vesaire…
Bugünlerde yaşadığımız ekonomik buhran zamanlarında da aynı tiplerin ortaya çıkması kaçınılmazdı zaten. Yalnız sayılarındaki artış inanılmaz boyutta.
Sandviççiden tutun da nalbura, kâğıt toptancısından kabzımalına kadar pek çok değişik iş sahibi, her bayramda yaşadığımız ve “bayram vurgunu” diye adlandırdığımız fahiş fiyatlandırma çabalarına bir de ekonomik krizi bahane ederek iyice kantarın topuzunu kaçırdılar.
Tabii ki ülke olarak hiçbir zaman tam anlamıyla bir refah toplumu olmadığımız için iliğimiz kemiğimiz kuruyana kadar sömürülmeye alışığız ama birlik-beraberlik naraları eşliğinde vatandaşı kazıklamaya devam etmek de pek hoş bir durum değil.
Ha en temel içgüdü “hayatta kalmak”, o halde insanlar böyle zamanlarda gerekirse toplumun omuzlarına basarak da yükselmek için her türlü hakka sahiptir diyebilirsiniz. O zaman da ben size toplumdaki aç insan sayısı artarsa ve sizin de mal varlığınız olması gerekenin üzerine fazlasıyla çıkarsa, hayatta kalmanız sizin için sandığınız kadar kolay olmayabilir derim.
Umarım bir an önce üretim gücümüzü arttırırız da bu kriz günleri, ülkenin ders alarak ivmelendiği bir dönem haline gelir.