Her ne kadar balıklı televizyon tarafından ‘ünlü’ bulunmasam da, o kadar boş değiliz hani. Düşüncelerimizi önemseyen insanlar var. Bazen onlar sordu, bazen de ben sordum onlar cevapladı…
Necla Teyze sordu mesela ilk: N’olur bu seçim evladım? Kaç poşet doldurdun pazardan diye soruya soruyla cevap verdim. Ne bileyim evladım, dedi; bu Kılıçdaroğlu da pek bir çelimsiz… Poşetlerle ne ilgisi var acaba, dedim. Yok evladım yok, dedi. Poşetlerin azlığı, bizim maaşın artık bu kadara yettiğinden.
‘Kılıçdaroğlu neden çelimsiz’in cevabını alamadım. Cevabı partili ilgililer versin. Ya da ilgili partililer.
Bahçeli? Dedim. Kimse üstüne alınmadı. Emlakçıya git, diyen de oldu burada böyle bir semt yok, diyen de… Devlet Bahçeli peki? Dedim. Genç bir kız: ‘Galba (Galiba), kendisi daha önce de erken seçim istemişti sanırsam, dedi. Evet dedim 2002’de erken seçim istemişti. Ekledi: O zaman nasıl kaybettiyse, şimdi de kaybedecek. Efendim, şimdi kaybedemez malum ‘Cumhur İttifakı’ var, AKP kazanınca kazanmış olacak, dedim. Görcez! dedi ve bir anda gözden kaybolup gitti. İzmirli olabilir.
Bindiğim taksinin şöförü sanırım Ülkücüydü. Bıyık uçlarını onlar gibi sarkıtmıştı aşağı. Ancak bir de küçük leke vardı alt dudağının hemen altında. Kurt işareti yapan birini selamladı aynı işareti yaparak. Ülkücü müsün dedim. Hayır, dedi. O zaman işaret diyecek oldum… Severim, dedi.. İlginç. Bir Ülkücü asla kendini gizleme gereği duymaz… Manidar geldi. Sadece severim demesi…
Peki Demirtaş? Dedim. Etrafımda kimse kalmadı. Uzun boylu biri, omuz üstümden: bırak bu muhabbetleri, seviyoruz seni dedi. Adamın gölgesiymiş gördüğüm, yüzünü tam olarak seçemedim. Gölgeli bir yüz yani. Konuşma işte diyor…
Kızgın bir genç gördüm. Hayırdır dedim. Sırf öğrenciyim diye istemediğim yerlere yolluyorlar beni dedi. Nereye kuzum, dedim. Açılış falan işte dedi. Biraz daha zorladım. Törenler mörenler işte! Dedi. Oy vermek için seneyi beklemek zorundayım dedi. Verseydin kimi seçerdin dedim, ‘Hiç kimseyi!’ dedi. Neden, dedim. Kimse bize değer vermiyor ki, ben niye değer vereyim…dedi. Deist misin dedim, Elhamdülillah Müslümanım dedi…
Araya FB-BJK kupa maçı girdi. Maç yeniden oynanır dediler. Hadi canım! Dedim. Dediğimle kaldım. Uzun Oğlan Fenerli bilmiyon mu dedi, 5 senelik emekli abi. Seçim n’olur dedim. Uzun, alır götürür dedi. Nereye? Dedim. Beklemiyordu sanırım. Uçar, gideriz işte diyorum dedi. Tanktı, toptu, tüfekti epey bir bilgi verdi. Kızıl Elma dedi. Çekemiyorlar bizi dedi. Bir an AKP bildirisi okuyorum sandım. İyi ezberlemiş dedim. Hafız oluyor bu arkadaşlar. Peki kim Başbakan olur? dedim. Bilemedi. Uzun oğlan bilir deyip uçtu, gitti. Binali Yıldırım son Başbakan olacak diyemedim bile.
Abi N’olur Seçim dedi manav Şükrü.
Akşener silkelerse olur dedim. Nasıl yani, dedi. 90’lardaki tozları temizlerse olur dedim. O zamanlarda ne olmuş ki? Dedi. Vallahi kardeşim, biz evdeki eskimiş eşyaları atıyoruz, çok sevsek de mesela… Evet, dedi. Eskimiş siyasetçilere bayılıyoruz ama, dedim. Mesela Akşener yeniden doğmuş gibi. Tozlar demiştin dedi. Karıştırma o kadar dedim.
O gölgeli adam yine geldi, bir baktı dünyam karardı yemin ederim. ‘Susma, sustukça sıra sana gelecek’miş… Sıra beklemiyorsun bile. Çok geliştik artık.
Sıra sana geliveriyor. Manav Şükrü, kendi ağzının içinde konuşup duruyon beyim, bir şey anladıysam Arap olayım, dedi.
Peki, dedim.
Önce şu: Delilik, aynı şeyi tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemektir.* Bildin mi? Bilemedim, dedi. Çürük dolu kasayı getiriyorsun ve satıyorsun dedim. Yok canım öyle değil bi kere diyecek oldu. Susturdum. Hep aynı çürük dolu kasayı getirip müşterinin ses çıkarmadan almasını beklemek delilik işte dedim. Sonra da Abdullah Gül adını çatı adayı olarak kim dayatıyor ona iyi bakmalı. Şükrü sustu.
Son Söz: (Gölgeli adamın gölgesi ensemde ama konuşmak için her zamankinden daha çok istek duyuyorum.)
Ekönömi (Bahçeli’nin telaffuzuyla) %48 ile halkın bir numaralı sorunu olduysa, ağzınızla kuş değil, kuş sütü tutsanız nafile. Seçimin kazananı olmayacak gibi…
* A. Einstein