Dün Milliyetçi Hareket Partisi lideri Devlet Bahçeli’nin erken seçimi gündeme getirmesiyle birlikte sokaktaki vatandaşın da gündemi seçim oluverdi. Zaten pek de yüksek olmayan yaşam standartlarımızın seçim ekonomisi ile birlikte ne kadar darbe alacağı şimdiden bu konuya kafa yoran insanlarca konuşulmaya başlandı.
Malumunuz bir seçim kolay yapılmıyor. Bunun kâğıda baskılı harcamaları, kâğıt dışı harcamaları, seçime giren partilere ayrılan bütçe gibi bir sürü detayı var. Bunların kaynağı da elbette ki hepimizden alınan vergiler.
Siz hiç detaylı olarak düşündünüz mü bilmiyorum ama bu ara ben biraz fazla düşünür oldum siyasetçiden beklentimi.
Halkla iletişim halinde olmasını bekliyorum mesela. Birebir temasta olmalarını, seçime bir ay kala kapımı çalmalarını değil de seçim zamanları dışında da insanlarla iç içe olmalarını görmek istiyorum.
İşim gereği haddinden fazla bile politikacıya maruz kaldığım halde, insanların hayatında en ufak bir yer tutamamış kişileri siyaset sahnesinde görmek istemiyorum daha fazla.
Sorunlara çözüm üretme potansiyeli olanların siyasete atılmalarını istiyorum. Sürekli sorun çıkaran, kişisel çıkarlarının peşinde koşup, kentlinin en ufak derdine çare olamayanların sırf “doğru kişileri tanıdıkları için”, “doğru köşe başlarını tuttukları için” makam mevki edinmeleri sinirime dokunur oldu.
Bir de tabii perde arkası oyuncular tarafından yönetilenlerin de siyasetten ellerini ayaklarını çekmeleri gerek sanki.
“İlkeli siyaset yapıyoruz”, “En dürüst politikayı biz yaparız” laflarının içinin doldurulması, tüm seçmenlerin ortak dileği. Çünkü artık aynı yalanları dinlemekten sıkıldık.
Bizden önceki nesil yine şanslıymış; iletişim araçları bu kadar gelişmiş ve yaygın değilken bu kadar lafa maruz kalmıyorlarmış en azından.
Oysa bizim için durum öyle değil. Neredeyse bir-iki kelime değiştirilerek hazırlanıp, servis edilen basın bültenlerinden ve açıklamalardan fenalık geldi. Şahsım adına daha az laf duymak, daha çok iş görmek istiyorum.
Küçücük bir kent olmasına rağmen hiçbir şekilde çözülemeyen sorunlarına çözüm bulunsun istiyorum.
2018’in ilk çeyreği geride kalmak üzereyken hâlâ ulaşım, otopark, çöp, sosyal alan yetersizliği, yeşil alan katliamı gibi Nuh nebi zamanından kalma dertleri konuşuyor olmamak istiyorum. Pek çok alternatifi olan çözüm yolları varken, bir avuç kifayetsiz muhterisin elinde oyuncak olmuş bir şehrin içinde boğulmak istemiyorum.
Tabii bu isteklerime karşılık şöyle de bir argüman sunulabilir: “Siyasetçiler, içinden çıktıkları toplumun birer yansımasıdır.”
Haklı bir serzeniş elbette. Yine de ben, kurunun yanında yanan yaş olmak istemiyorum.
Umalım da gelen gideni aratmasın.