“Onurlu insanın üzerine titrediği şey karakteridir, bayağı insanın ise makam ve mevki.” Konfüçyüs
Birkaç hafta önce Çanakkale sahilinde iki ayrı insan, iki ayrı kafa yapısı geçti arkadaşımla oturduğum yerin önünden.
Birisi esnaf ya da memur olabilecek şekilde giyinmiş bir adamdı. İlk bakışta tanıyamadım, zaten gözlerim pek de iyi görmez. Öyle hassas bir durumu, öylesine çirkince kullanıp; ticarete döküyor ki bu zat, değil ismini vermek; kim olduğunun kafanızda canlanmasına yardımcı olacak ipucu bile veremem. Üzerindeki takım elbisesi, elindeki küçük çanta, gözlükler vs… Ne giyerse giysin, bu zat-ı muhteremin iç çirkinliğini örtecek kaliteye sahip değil.
Kendisine ait olmayan bir şerefi; Çin malı Seyit Onbaşı heykeli pazarlar gibi gezdiriyor ortada. Kişisel refah seviyesini arttırmak için kullanamayacağı hiçbir değer yok. Çoğu insan biliyor, tanıyor ancak durum öyle hassas ki; ses edemiyor.
Bu zatın hemen ardından bir başka insan daha gözümüze çarpıyor.
Tabii ki yine tanıyamıyorum kim olduğunu. Ah astigmat! Geleceğimle oynuyorsun.
Arkadaşım söylüyor kim olduğunu. Ülkemizde görev yapan yabancı bir diplomat. Giymiş spor kıyafetlerini, çocuğunun elinden tutmuş, dondurma alıyorlar. Sıraya giriyor, parasını ödüyor, teşekkür ediyor, gidiyor.
Yazının burasında medeniyet güzellemesi yapacak değilim. İki birbirinden çok farklı insanın, neredeyse birer dakika aralıkla hissettirdiklerini dile getirmek istedim yalnızca.
Bir de ufak rica; evden çıkmadan karakterinizin tozunu almayı unutmayın.