Herkes birçok konuda yanılabilir. Yanılma meselesine “insanın doğasıdır” diyemeyiz belki, fakat gerçeğidir demek çok yanlış olmaz sanıyorum. Yanılıyoruz. Bu bizim gerçeğimiz.
Yanıldığımız konular o kadar çeşitli ki, saymakla bitmez. Her şeyden önce kendimiz konusunda acayip yanılıyoruz. Neyiz, kimiz, doğrularımız nedir, değerlerimiz nedir… Bunlar tam bir muamma. Elbette bunların motomot cevabı ya da çerçeveleri olması beklenemez. Gelin görün ki belirli başlı netliklerinin olması her zaman iyidir. Emin olabilirsiniz eğer iş alımları insanın “kendini doğru anlatabilmesi” ile gerçekleşseydi. İnsanların büyük çoğunluğu işsiz kalırdı. Bunun sebebi ise kendilerini tanımamaları. Aslında burada çok kötü bir şey yok, insan kendini tanıyamayabilir. Tanımaya çabalayamayanlar ise karanlık bir kuyuda düşüş halindedir. Zemin yakın. Şiddet güçlü.
Mesela birçok insan hassas olduğunu iddia ettiği meselelerde aslında yanılıyor. Aslında o konular ile ilgili bırakın bir hassasiyeti en ufacık bir hissiyat beslemediklerini düşünüyorum. “Ya yanılıyorsanız?” diye sormak istiyorum böyle durumlarda. Yanılma ihtimalini göz önüne alıp almadığı ile ilgileniyorum aslına bakarsanız. Yanılmış olması yenilmiş olması anlamına gelmiyor bunu biliyorum. Yanılmak insanın gerçeğidir. Bu yüzden yanılan insanları çoğu zaman takdir etmişliğim olmuştur. Yanılan insanlar yanıldıkları konu üzerinden ders çıkarabildiği için birçoğuna göre şanslıdır. Bu çok tipik bir bilimsel yöntemdir aslına bakarsanız. Bazı insanlar yanılma ihtimali korkusuyla o kadar kontrolcü davranırlar ki, tecrübe edinmeleri gereken birçok şeyi kaçırırlar. Sonuç ne olur dersiniz? Test edip deneyimleyen bir insanın yanında hep şüphe içinde kalırlar.
Yanılmak meselesi ile ilgili bir sıkıntı da insanların bu meseleyi sürekli hatalı olanı seçmek olarak görmesi. Oysa yanılmak, kalifiye bir karar mekanizmasına sahip olacağımız ustalık çağının çırağıdır.
Zamana bırakmalı.
Yanılmış olmak, yenilmiş olmak değildir.