Refet Bey’in anlattığı hikayeden etkilenmiştim doğrusu. Tonlamaları ve kelimeleri seçişinde insanı derinden yakalayan bir duygusallık olduğunu hissediyordum. Bahsettiğim duygusallık; aciz olma ve mağdur olmaktan uzak, ayakları yere basan, gerçekleri algılayabilen, bir o kadar da algıladığı gerçekleri kabullenmekte zorluk çeken bir insanın duygusallığıydı. Hiç çocuğu olmadığını söylemişti Refet Bey. Eşi bir hastalık neticesi ile erken yaşta ölmüş. Bildiğim kadarı ile daha sonra hiç evlenmemiş. Babalığı tecrübe etmemiş. Refet Bey’e bir sokak arasında hediye etmiş Nazende o hissi. Sanıyorum ki bu sebeple üzerine titriyor bu yavrucağın.
Birazcık bulanık görmeye başladığımı hissettim. Görüş yetimi kaybedecek kadar içmemiştim. Bu uzun zamandır tecrübe etmediğim bir andı. Göz yaşlarımın biriktiğini hissettim. Daha önce hiç akmadıklarından olsa gerek, ne yapacaklarını bilemeyip gözümde öyle kalmışlardı. “İzninizle.” deyip kalktım. Merdivenlerden inerken bir kaç damla yaş olarak aktı bütün stresim…
Eylül ayı. 1988.
Boğucu sıcaklar yerini son baharın sakinliğine bırakmıştı. Bulutlarla kaplı bir pazar gününe uyandım. Genel olarak yağmurlu ve bulutlu günleri karamsar bulurum. Camdan dışarı baktığımda ise ilginç bir umut hissi edindim. Bulutlar güneşi kesmesine rağmen boğucu bir tehdit gibi üzerimizde durmuyordu. Yiyecek bir şeyler almak için dışarı çıktım. Geri dönüş yolunda birazcık yürüyüş yapmak niyeti ile yolu uzattım. Ufak ufak çiseliyordu yağmur. Tişörtümün açıkta bulunan kollarım sayesinde nasipleniyordum doğadan.
-Kemal abiiiii.
Arkamı döndüğümde bizim ufaklığın bana doğru koştuğunu gördüm. Bir iki hamle attım. Aldım kucağıma birlikte 2-3 sefer döndük sanıyorum. Bu sarılma merasimimiz bitince yere indirdim. Bir iki adım ötede bir kadının durduğunu fark ettim. “Kemal abi, bak bu Meral abla.”
Elimi uzattım. Sıcak bir gülümsemeyle karşıladı beni Meral. “Nesi oluyorsunuz Nazende’nin?” dedim. Sahiplenici bir ses tonu ile söylemiştim bunu. Meral birazcık dudaklarını büzük, hazır ol duruşuna geçti. “Refet amca aile dostumuzdur. İstanbul’a yerleştim bir kaç ay önce, böylece Nazende ile de tanıştık.”
Sorguya çekiyormuş gibi gözüktüğüm için biran kendim tiksinti duydum. Gülümsedim birazcık. “Tamamdır. Güvenilir ellerde o halde” dedim. Yürümeye başladık beraberce. Refet Beyin bloğunun önüne geldiğimizde “kendinize iyi bakın” dedim. Eğildim Nazende’ye sarıldım. “Kemal abi sende geeel” dedi. “Nazendecim işim var sonra görüşürüz tatlım” dedim. Meral ile tokalaşıp döndüm. Bir iki adım atmıştım ki Refet Bey’in yolu gören camdan bana seslendiğini duydum. “Kemal, hadi kahvaltıya gel.” Peki dedim. Güzel bir pazar günü güzel bir kahvaltıyla başlar.