Nisan ayı. 1988
Güneşin bir baba şefkati ile içimi ısıttığı o güzel aylardaydık. Güzel bir pazar gününe uyanmıştım. Beyoğlu, İstiklal, Karaköy, Haliç… Zaman zaman dolmuşa bindiysemde genel olarak bolca yürüdüm. İstiklal’de kalabalığa karıştım. Beyoğlu’nda ara sokaklara daldım. Karaköy iskelesinde çay içtim.Haliç de balıkçıları seyrettim uzunca. O balıkçılardan birisi ilişti gözüme. Nazende’yi bana bıraktıktan bir kaç saat sonra dönmüş, teşekkür edip ortadan kaybolmuştu. Sonra bir kaç kez sokakta gördüysem de hiç laflama şansımız olmamıştı. Usulca yaklaştım yanına.-
– Rastgele!
-Sağol Kemal.
Bir an için adımı daha önce hiç söylemediğimi düşündüm. Demek ki duymuş bir yerlerden, yoksa torununu gece vakti bir yabancıya emanet etmez. Deli mi bu adam?
– Torununuz iyidir umarım. Çok akıllı bir çocuk. Annesi nasıl oldu?
Refet Bey, oltasını gediğine oturttu. Ayağa kalktı. Sırtımdan destekleyerek yürümeye başladı. 15-20 adım sonra bir seyyar çaycıdan çay aldık. Acaba öldü mü kızı yada gelini artık her neyse! Babalığın canını sıktığımı hissettim bir an.
– Nazende iyi. Teyzesi ile gezmeye gitti bugün. Annesini kaybettik. Erken yaşta öldü kadıncağız. Hastalığa yenik düştü.
– Başınız sağ olsun.
– Sağol.
– Başka çocuğunuz yada torununuz var mı?
– Benim hiç çocuğum olmadı Kemal. Evlendikten 5 sene sonra eşim kansere yakalandı. Vefat etti. Mekanı cennet olsun. Soruna gelecek olursak. Bir sürü çocuğum var elbette. Nazende var, bak şu çayları dağıtan çocuk var… Sen varsın.
Hayatım boyunca İdealist konuşan insanları sevmek ve gereksiz bulmak arasında gidip gelmişimdir. Anlayabildiğim kadarı ile Refet Bey evladı olmayan birinin yakalandığı korumacı, şefkatli, baba hastalığına sahipti. Bilirsiniz böyle insanları, köre göz, dilsize söz olurlar. En nihayetinde bütün bu güzelliklerin arkasında idealist olmaktan fazlası ile uzak, kendine düşmüş bir insan bulunur. Yaptıkları iyidir iyi olmasına ama o kadardır. Ne fazla, ne eksik.
– O çocuk bizim geleceğimiz.
Refet Bey’in sözleri ile düşüncelerim bir anda dağıldı. Kendinden gayet emin bir şekilde dikmişti bana gözlerini. Bir an için kaçırdım gözlerimi. “Doğru” dedim. “İyi bir insan olarak yetişmesi gerekir”
O gün bu sözleri söylerken düşündüğüm tek şey, babalığın içinde bulunduğu mutlu dünyasını bozmamaktı. Düşüncelerimde samimiydim samimi olmasına fakat samimi bir şekilde söylememiştim. O çocuğun bizim geleceğimiz olduğunu biliyordum bilmesine de; bilirsiniz işte işler öyle değildir aslında.
– Çay için teşekkür ederim. İzninizle gitmem gerekiyor.
– Ben teşekkür ederim.