Hafta sonu Çanakkale Kolejinde karne dağıtımı vardı. Torunumuz Yağız Alp’in karnesi için ailece okula gittik. O kadar kalabalıktı ki, stadyum gibiydi. Ailelerin, çocuklarıyla bu kadar ilgilenmeleri, bizleri mutlu etti. Kolejin imkânları ve çocuklarımıza verdikleri değer ise her türlü takdirin üzerinde… Tabi ki, böyle güzel bir okulu, imkânları, hatta karnelerin güzelliği, karnelerin takdimi, bizi çok eskilere götürdü. Bizim zamanımızda böyle şeyler olmazdı. Ana babamız; değil karne günü, normal veli toplantılarına bile gelmezlerdi. Diyeceksiniz ki, “Saldım çayıra, Mevla kayıra” gibi. Zamanında harcandık mı? diye düşündük. Tabii ki, her şeyi günün şartlarına göre değerlendirmek lazım. Nüfus fazlalaştı. İyi, kaliteli bir eğitim almak için milyonlarca kişi ile yarışmak zorundasınız. Eğer ilgili olmazsanız, çocuğunuzun başarılı olma şansı olmaz. Şimdi; parası olan çocuğuna kaliteli eğitim aldırıyor, fakir olanlar da maalesef geride kalıyor. Ne yazık ki, öyle. İmkanı olanlar, bunu sonuna kadar kullanıp, ellerinden geleni yapıyorlar. Fakir olup ta başarılı olanlar yok mu? Elbette var. Lakin istisnalar kaideyi bozmuyor. İmkânı olmayıp ta, başarılı olanların sayısı az.
ESKİ GÜNLER!
Bizim zamanımızda, özel okullar, dershaneler, özel öğretmenler yoktu. Karneyi çocuklar kendileri alır; tembel olup da zayıfı olanlar, ya da devamsızlığı çok olanlar, sopa yememek için, karneyi düzeltip, eve öyle götürürlerdi. Ana, baba nezdinde, Zayıfın fazla olmasından daha önemli olan, devamsızlık yapılmasıydı. Bizler de, yaramaz bir öğrenci olarak, okulu çok kırardık, doğrusu. Rahmetli babamız, Karayollarında şofördü. Altı kardeş toplam 8 kişiydik. Babam, Allahın rahmeti üzerine olsun, gece gündüz didinir, çalışır, fazla mesai yapar, bizi aç, açık bırakmazdı. Okutmak için büyük çaba gösterirdi. Ve her defasında öğüt verirdi.”Okuyup, adam olun. Eğer okumazsanız, benim gibi işçi olur, yıllarca mücadele edersiniz”,derdi. Tarla yok. Kira geliri yok. Ekim dikim yok. Ne yapacaksınız? Ya adam gibi okuyup, Devlet dairesinde memur olacaksınız. Ya da okumayıp, amele olarak kalacaksınız. Tercih bize bırakılmıştı. Bizler ne yaptık. Okuduk. Okuduk, Okuduk. Tek yolun, kurtuluşumuzun tek çaresinin, okumak olduğunu gördük. İşte bizi motive eden buydu. Güzel bir ortamda, muhteşem bir kılık kıyafet içinde; bu kolejli, geleceğimizin teminatı gençleri ve onların ebeveynlerini, ana babaların ilgisini, onların, mutlu mesut hallerini görünce, Türkiye’mizin geleceğinin aydınlık olacağı kanaatine vardık. Özellikle, Çanakkale’ye böyle bir güzel bir eğitim yuvasını kazandıran, Kemal Karakaş ve Ortaklarına teşekkürlerimizi sunuyor, Şehitler Diyarında, bir güneş Gibi parlayan, güzide eğitim kurumumuz, Çanakkale Kolejimize başarılar diliyoruz
GÜLMECE
Baba, ortaokul üçüncü sınıfa giden oğlunun elinde karneyle salona girdiğini görünce, “Allah, Allah, dönem ne çabuk bitmiş!..” diye düşünmüş ve oğluna seslenmiş: – Getir bakayım şu karneyi!
– Buyur baba. Adam karneye bir bakmış ki; beden eğitimi ve resim dışındaki tüm dersler zayıf. Adam oğluna nasihat çekmeye başlamış:
– Bir dediğini iki etmiyoruz. Bilgisayar dedin; bilgisayar aldık. İngilizce kursu dedin; İngilizce kursuna gönderdik. Gitar kursu, müzik aletleri, ne istersen yapıyoruz. Kız arkadaş uğruna harcadığın çiçek parasının haddi hesabı yok. Ne bu notların hali? – Baba, o benim karnem değil ki. Eski kitaplarını karıştırıyordum, birinin arasında senin karnelerinden birini bulmuştum! Sağlıcakla kalınız…