Üretici, köylü, çiftçi köyleri terk etmiş. Köylerde çalışacak, üretecek insan kalmamış. Ekonomi %11,1 büyümüşmüş! Buna paralel olarak tarımın da büyümesi gerekmez mi? Nerede, tarımda büyüme oranı %2,8’imiş. Vay benim köse sakalım. Neremiz büyümüş? Bir türlü göremedik. Hissedemedik. Zamlar full. Sırada Elektrik zammı var. 1 Ocak’tan itibaren %8 oranında zamlanacakmış. Sayın Başbakan Yıldırım, TBMM’de konuşurken, “Tarımda Avrupa’da 1 numara olduk” demiş. Milletvekilleri gülünce de, “Niye gülüyorsunuz?” demiş. Niye gülmesinler ki? Milletin aklı ile alay mı ediyorsunuz. Çiftçi bitmiş. Tükenmiş. Tarlasını ekemez olmuş. Ürünü para etmez hale gelmiş. Mercimeği. Nohudu, Kuru Fasulyeyi, Pirinci, Sapı, Samanı, Eti, ithal eder hale gelmişiz. Nerede ise hayvan gübresini bile ithal edecek durumdayız. Türkiye, Türkiye olalı, böyle Tarım bakanı görmedi. Bir dediğini, bir başka gün söylediği tutmuyor. Eti ucuzlatacağız deyip, ithal ete yüklendi. “Piyasanın belini kıracağız” dedi. Şimdi diyor ki, üreticiyi ezdirmem. İthal eden değil, ihraç eden ülke olacağız. Yahu hangi sözünüz doğru çıktı ki, bu da çıksın. Vatandaşa,”Veteriner hizmetlerinden para alınmayacak” diye duyuru yapmışsınız.. Nasıl olacak bu? Meslekten,Tarım teşkilatından olmayanların sonu böyle olur işte. TKDK hibe kredi veriyor. Şartları epeyi ağır. Hele dosya hazırlama, projeleri çizdirme, hayli zor ve zaman gerekiyor. Almak isteyenlerin projesine de karışmış. Projeye para veriliyormuş. Bundan sonra tek tip proje yapılıp, proje parası verilmeyecekmiş. Birisi bu kardeşimize, Doktor beyimize, sayın Cerrah hocamıza, TKDK hibe kredilerinin nasıl verildiğini anlatmadı mı? Bu kadar kolay mı? Tek tip proje yapınca, iş bitiyor öyle mi? Destek Avrupa kaynaklı. Bir müracaat için kaç çeşit proje gerekli. Dosya nasıl hazırlanacak? At martini Debreli Hasan, dağlar inlesin.
AZICIK GÜLELİM
Hep vekiller mi gülecek? Biraz da sizler gülün! Susuzluktan kıvranan bir köy halkı, nefesi kuvvetli, “Bir dua etti mi gökten rahmet boşalıyor.” diye namı yürüyen kasabadaki hocaya haber salıp getirmişler. O gece hoca efendi, bir güzel ağırlanmış, yedirilmiş, içirilmiş sabah namazından sonra hep birlikte yağmur duasına çıkılmış. Hoca dua etmiş, köylü ellerini açıp, amin demiş, dua bitmiş, köye dönüyorlar, onlar yağmur beklerken hava açmış, pırıl pırıl güneş. Köye yaklaşırken, homurtular başlamış: – Ne biçim hoca bu yahu? – Hani bir okuyacak bir üfleyecek, gök gürleyecek yağmur yağacaktı? – Güya karşı köye gitmiş, daha ellerini açıp duaya başlarken, gökten rahmet boşanıvermiş. Sonunda muhtar hocanın yakasına yapışmış: – Hani hoca yağmur yağacaktı, ne oldu? Hoca demiş ki: – Size yağmur yağmaz! – Niye yağmasın? Hocaysa hoca, duaysa dua, daha ne istiyorsun? – Siz bana güvenmediniz!
– Ne demek güvenmedik? Güvenmesek kasabadan alır buraya getirir miydik? Aldık, getirdik, paranı peşin verdik, sen dua ettin, biz amin dedik, daha nasıl güveneceğiz? – Siz yalnız bana değil, töğbe estağfurullah, Allah’a da güvenmediniz. Sizin kalbiniz bozuk!
Köylü hep birden itiraz etmiş: – Hâşâ sümme hâşâ, nereden çıkarıyorsun bu lafları? Hoca efendi elindeki şemsiyeyi göstermiş: – Bre zındıklar eğer güvenseydiniz, hepiniz yağmur yağacak diye şemsiyelerinizi yanınıza alırdınız. Hani nerede şemsiyeniz? Bir ben güvendim, şemsiyemi aldım, lakin o da yetmedi!.. Sağlıcakla kalınız. Mutlu yıllar.