-Ayteeek!! Biz çıkıyoruz. Geç kalmaaa!
Ayten’in sesi kulaklarımı çınlattı. Cevap vermeye vakit bulamadan kapı kapandı. Telefonuma baktım bir süre. Değiştiğimi düşündüm. Tekin bey’in geçen gece söyledikleri geldi aklıma. En sevdiğim sosyal medya apliğini açtım sürüklemeye başladım aşağıya doğru. Yeni profil fotoğrafları, aktivist davetler, politik yazılar, torunlarla fotoğraflar… Hızlı hızlı aşağıya iniyordum. Okumadan.
***
Tekin beyin söyledikleri dönüyordu kafamda.. Haklıydı galiba. Genelde haklıdır zaten. Çıkıp muhabbet etmek istedim ama ne fayda! Tekin bey 2 gün önce bir mektup bırakıp gitmiş. Ruhşen hanımın yaşlı kalbi kaldıramamış okuyunca. Olduğu yere yığılmış kadıncağız. Bereket büyük torunu Neslişah ile sevgilisi oradaymış. Apar topar hastaneye götürmüşler. Başta çokça endişelendirsede durumu şimdi iyiymiş. Şükürler olsun.
Tekin beyin bıraktığı mektuba kimse anlam veremedi. Sitem olduğu her halinden belli kelimeleri dizmiş ardı ardına. Gel gelelim bir türlü netleştirememiş düşüncelerini. Sitemi kime, neye hiç kimse anlamadı. Sonlara doğru biraz da duygusallaşmış. Harfler titremiş. Vicdan demiş. Hakkaniyet demiş. Adalet demiş. Sonra almış başını gitmiş. Arabasını bile almamış yanına. Köşedeki fırının sahibi görmüş en son, ağır ağır yürüyerek uzaklaşmış.
***
Tekrar haber kaynağına ilişti gözüm, epey aşağılara inmişim! Ne çok insan profil fotoğrafını değiştirmiş!!! Sahilde çekilen fotoğraflar, dondurmalı masalar… Yazın geldiğini fark ettim. Eskiden çiçekler haber verirdi yazın geldiğini.
Çiçeklerin haber verdiği bir yaz tekrar olur mu diye düşündüm. Belki kadim dostum o zaman çıkar gelir. Kalbimin sıkıştığını hissettim. Yüzüm alev alev oldu. Gözlerim karardı… Devrildim masanın üstüne.